4 gün önce 25 Aralığı gösterdi takvim pek çokları için noeldi,kutlandı,hediyeler verildi dünyanın çesitli yerlerinde
bugün pek onemliydi Hrıstıyan alemi için...benim icin de öyleydi ama noel olduğu icin değil. evet Hz.Isa`nın doğum günüydü belki ve yeterince kutlayanı vardı
. benim icin 25 Aralik Büşra`nin doğum günydü.cok az insan icin birsey ifade ediyordu belki büşrayı tanıyan şanslı insanlar için, ama benim icin cok şey ifade ediyordu .
hayatta varlığına, uzakta bile olsa sınırsız ihtiyaç duyduğunuz insanlar vardir işte o benim için böyle biri, arkadaşım, ablam, sırdaşım pek cok şey oldu benim için geçen zamanda, hep mesafeler vardı aramızda, hep yazılan yada yazılması hayal edilen ama gönderilmeyen mektuplar, kavuşmalar vardı, kavuşması güzel ayrılması zor zamanlar, bir sürü kavga, kırgınlık ama hepsi geçen zamanın içinde küçücük ,kocaman bir çocukluk...insan bazen pek çok şey düşünüyor bir günde...seslerin arasında "bu arada doğum günün kutlu olsun" dediği birine aslında pek cok şey söylüyor içinde...susuyorum, her insan pek çok insandan etkilenerek olduğu kişi olmuştur bence benimde etkilendiğim kisilerden biri doğmus bu günde o olmasaydı ben ben olmaz mıydım diye düşünüyorum olurdum mutlaka ama belki bir parça farklı olurdum,farkında olmazdım ama mutlaka bir tarafım eksik olurdu.cünkü onun yerini kimse dolduramazdi, dolduramadi, dolduramayacak...
şimdi uzakta olan birini özlemek bu yaz da gelmez herhalde demek, gelse de ne olur ne yapabiliriz ki diye düşünmek, şartlar değişti, hayat değişti, o değişti, ben değiştim demek...sonra hatırlamak yapmadıklarım yüzünden kim bilir kaç kez kırılmış olabileceğini, yine de gelsin bir sarılırım baska şey istemem demek, sormak kendine acaba biliyor mu onu böyle sevdiğimi, nasıl değer verdiğimi, çok özlediğimi?
29 Aralık 2007 Cumartesi
13 Aralık 2007 Perşembe
bir kitap...biraz şikayet
son günlerde tramwayın reklam bölümüne asılan bir ilan dikkatimi çekti ilan kendini dünyanın en akıllı insanı ilan(ve zann)eden Erdal Demirkıran'a ait ismi de Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem'in Dibine Git Ben Bağrıma Taş Basarım (Bağır Taşı Hediyeli) şeklinde kitabı tanıtım amaçlı yazılan yazı ise Sevdin mi Mecnun gibi sevip düşme çöle...
Sevdin mi Ferhat gibi sev hiç olmazsa;
git dağ del, su getir köyüne de aşkın bir işe yarasın!
şeklinde...yazar aşkı genelin aksine olumsuz bir şekilde ele alıyormuş...internette bahsedilenlere göre.Olabilir mümkündür kendisine göre enteresan bir konu belirlemiş, sloganlar falan bulmuş...ama ben(ki genellikle yazı dili ile konuşma dili arasında uçurum olmasından hoşlanmam, kimi zaman konuştuğum gibi yazmayı da tercih ederim)bile yazarın kitaba isim verireken bile fazlasıyla belli ettiği üslubundan rahatsız oldum. belki sohbet ortamında böyle konuşarak çevresindekileri güldürüyor, eğlendiriyordur ama bunda mizah görmek zor, antipatikliği de cabası üstelik kitabın ismi kitabı ilgi çekici kılmaktan çok göze batıcı hale getirmiş galiba ya yazar dünyanın en akıllı insanı olduğundan bu ayrımı iyi belirleyememiş yada bu üslubun kendisine edebiyatla değil kısa sürede okunan,eğlendiren, fakat hiç bir etkisi ve faydası olmayan kitaplara ilgi duyan bir okur kitlesi oluşturmaya çalışmış yada zaten Erdal Dmirkıran'ın zaten böyle bir okur kitlesi varmış da benim haberim yokmuş.bir de bu duruma başka bir açıdan baktım, tamamen kendi açımdan bir ihtimal gelecek mesleğim olan "kütüphanecilik" açısından. katologlama derslerinde sık sık yürüttüğümüz mantığa başvurdum, "katologlama yapıyorsun ve kitap eline geldi hadi nitelemeni yap"...bir kere ilk tepkim antipatik kitap kapağına küçümseyerek bakmak ve elime alıp almamakta tereddüt etmek olur diye düşünüyorum...sonra, temel girişi falan geçtim kitabın ismini asla girmek istemem şeklinde tahminim bir kere çok uzun bir kısmını almak olmaz; muhtemelen iç kapakta tamamı vardır,bir yandanda "zavallı kullanıcılarım bu kitabı okumazlar inşallah "diye iç geçiriyor olmam da pek muhtemel,aynı anda biz buna para mı verdik? kim yapıyor burada satın almayı?şeklinde hayıflanmalarda gerçekleşirdi herhalde...kısacası bu kitap bende sadece ilanlarıyla hem bir okur hem bir kütüphaneci adayı olarak önyargı oluşturdu ve bu hiç sevmediğim içeriğini bilmeden, gerçek bir değerlendirme yapmadan eleştiri yapmama neden oldu...
Sevdin mi Ferhat gibi sev hiç olmazsa;
git dağ del, su getir köyüne de aşkın bir işe yarasın!
şeklinde...yazar aşkı genelin aksine olumsuz bir şekilde ele alıyormuş...internette bahsedilenlere göre.Olabilir mümkündür kendisine göre enteresan bir konu belirlemiş, sloganlar falan bulmuş...ama ben(ki genellikle yazı dili ile konuşma dili arasında uçurum olmasından hoşlanmam, kimi zaman konuştuğum gibi yazmayı da tercih ederim)bile yazarın kitaba isim verireken bile fazlasıyla belli ettiği üslubundan rahatsız oldum. belki sohbet ortamında böyle konuşarak çevresindekileri güldürüyor, eğlendiriyordur ama bunda mizah görmek zor, antipatikliği de cabası üstelik kitabın ismi kitabı ilgi çekici kılmaktan çok göze batıcı hale getirmiş galiba ya yazar dünyanın en akıllı insanı olduğundan bu ayrımı iyi belirleyememiş yada bu üslubun kendisine edebiyatla değil kısa sürede okunan,eğlendiren, fakat hiç bir etkisi ve faydası olmayan kitaplara ilgi duyan bir okur kitlesi oluşturmaya çalışmış yada zaten Erdal Dmirkıran'ın zaten böyle bir okur kitlesi varmış da benim haberim yokmuş.bir de bu duruma başka bir açıdan baktım, tamamen kendi açımdan bir ihtimal gelecek mesleğim olan "kütüphanecilik" açısından. katologlama derslerinde sık sık yürüttüğümüz mantığa başvurdum, "katologlama yapıyorsun ve kitap eline geldi hadi nitelemeni yap"...bir kere ilk tepkim antipatik kitap kapağına küçümseyerek bakmak ve elime alıp almamakta tereddüt etmek olur diye düşünüyorum...sonra, temel girişi falan geçtim kitabın ismini asla girmek istemem şeklinde tahminim bir kere çok uzun bir kısmını almak olmaz; muhtemelen iç kapakta tamamı vardır,bir yandanda "zavallı kullanıcılarım bu kitabı okumazlar inşallah "diye iç geçiriyor olmam da pek muhtemel,aynı anda biz buna para mı verdik? kim yapıyor burada satın almayı?şeklinde hayıflanmalarda gerçekleşirdi herhalde...kısacası bu kitap bende sadece ilanlarıyla hem bir okur hem bir kütüphaneci adayı olarak önyargı oluşturdu ve bu hiç sevmediğim içeriğini bilmeden, gerçek bir değerlendirme yapmadan eleştiri yapmama neden oldu...
12 Aralık 2007 Çarşamba
25
tam 25 gun olmus yazmayali...iyi bir mazeret gerek diyorum kendi kendime ama yok biliyorum...yazmadiklarim yazacakalrimin teminati aslinda.hatta aslinda ben hep yaziyorum yolda giderken,sinava girerken hep birseyler var kafamda yaziim sunu die yaziorum da beynimde ama ne kagit var ne kalem elimde...ucup gidiyor tabii haliyle.mesela dun yazdim kafamda...tramway sohbetleri...diye uzun bir yazi ama simdi cekiniyorum harflere dokmeye cunku biliyorum dunun aynisi olamaz hic bir seklide...bide ozur dilerim blog cidden nete giremiyorum pek fazla...girsem de bes dakika skype, bes dakika msn,bes dakika facebook muhabbeti yapiyorum odev fln varsa onalra bile bakmiyorum ki hep oluyor nedense...neyse simdilik benden bu kadar eski formuma donunce gorusmek uzere
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)