30 Haziran 2013 Pazar


zaman nasıl bir mefhum, nasıl müphem, nasıl muğlak
beş gün az mıdır çok mu?
farkettiğinde birden takvimi, dehşete düşüyorsan 
yine zamanın hızına, 
zaman mı harcamıştır seni, sen mi zamanı?
nasıl bilirsin bir tarih zihnine kazınsın mı? 
silinip gitsin mi?
yapabilir misin bir şey?
bilebilir misin? değiştirebilir misin?
kalbin akreple yelkovan gibiyse, 
sen de zamana yenik mi düşeceksin?
zamanın içinde kaybolup gidecek misin?
hem nedir senin bu zamanla derdin?
ilacı değil midir zaman herşeyin?

29 Haziran 2013 Cumartesi

People want you to be happy


“People want you to be happy.
Don't keep serving them your pain!

If you could untie your wings
and free your soul of jealousy,

you and everyone around you
would fly up like doves.”

Rumi

28 Haziran 2013 Cuma

24 saatten uzun
ne zaman bitti
ne zaman başladı
nereden geldim
nereye gidiyorum
kim içinim
ne içinim

zaman aşımı istiyorum, zaman aşsın beni, silip götürsün varsa bütün kabahatlerimi
ve uyanmayacakmış gibi derin bir uyku bekliyorum,

küçücük bir kızken bana musallat o hastalık geri geldi...
hani kalabalıktan ürkünce, sevgiden, ilgiden bunalıverince
gelen o araz, o ağırlık...
ilacı belli, ama yanımda yok...
baş ucuma oturup, duaları hıçkırıklarıma karışacak
uyusam bile saçlarımı okşamayı bırakmayacak
babam yanımda yok...

26 Haziran 2013 Çarşamba

hiç kimse yok kimsesiz
herkesin var bir kimsesi
ben bugün kimsesiz kaldım
ey kimsesizler kimsesi

kimse aradığım yollarda
kimsesizlik kimsem oldu
dinsin artık hicranın cana
kimse aradığım yollar
kimsesiz kimselerle doldu

Avni

23 Haziran 2013 Pazar

Uykusuzluğumunun henüz tahammül edilebilir olduğu günlerde şikayet etmiştim... erken davranmışım. Üstelik o günlerde uyumadığımda yapacak işler ve yapma imkanım vardı. Şimdi küçücük bir mekanda üstelik yalnız değilken uyuyamıyorum. Deliksiz uyuyabilme sürem bir saati geçmiyor, sonra ya bir  kabus ya da öyle kendiliğinden bir uyanma, tekrar fikirleri def edip uyuyabilmem belki birkaç saat, tabii elimde 24 saat var ki tamamı uyumaya çalışmakla geçmiyor... tükenmiş durumdayım. Bir an önce uyku düzenimi geri kazanmam gerkiyor, erken yatıp erken kaltığım günleri özlüyorum... gecei insanlar ile dalga geçtim de mi oldu, özendim mi sabaha değin uyanık olanlara  bilmiyorum ama üç gün veriyorum bir gelişme olmazsa modern tıbbın ellerine bırakaağım kendimi...
Peki uyumuyorda ne yapıyorum, ses yapma dolayısıyla hareket etme şansım yok, bilgisayar tıkırtsı bile kabul görmüyor... akıllı telefonum sağlosun biraz oyalayabiliyor, ama herşey kapatıp kendimle kaldığım, saatlerce zihnimin kara kuyularında amaçsız dolaştığım oluyor...
Peki düşünüyor da ne düşünüyorum, zihnimin konudan konuya atlama, bazen de takılıp kalma kabiliyeti ile bana oynadığı oyunlarla savruluyorum, bazen kafa karışıklığım gülümseme ile yansıyormuş dışarıya, bazense içime akıyor sıkıntıdan gözyaşlarım, malesef en boğulduğum anlarda bile ağlayamıyorum, anlamsız kahkahalar atabiliyor, tebessüm edebiliyor, surat asabiliyor ama ağlayamıyorum. Ağlayacak bir şeyim var mı? bilemiyorum, olmamalı, sanmıyorum olduğunu...

21 Haziran 2013 Cuma

yürümek



Yürümek iyi geliyor, bazen gözlerini kapatıp bir an için yürürken ve uzaklaşıp tüm seslerden, hayal etmek sevdiğin bir yerde olduğunu, araba seslerini dalgaların sesi imiş gibi iştimek, seni yoran tüm seslere kulağını kapatabilmek, hayal edebilmek başka yolları... sahi var mı başka yol




yürümek;

yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,

havaları boydan boya yarıp ikiye

karanlığın gözüne bakarak yürümek..

yürümek;

dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,

kelleni orta yere

yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek..

yürümek;



yolunda pusuya yattıklarını,

arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek..

yürümek;

yürekten gülerekten yürümek..


nazım hikmet ran

20 Haziran 2013 Perşembe

bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum,...

18 Haziran 2013 Salı

Merdivenleri inerken ve çıkarken
Düz ve engebeli yollarda koşarken
Güneşten ve günden kaçarken
Bilinmez menzillere
Hep bilinmez yollardan
Bilmedik ruhlarla yürürken
Yalnız mıyım?
Yalnız mı hissediyorum?
Yalnızlık mı istiyorum?

17 Haziran 2013 Pazartesi

taş

Apartmanların, renk renk boyalı, camlı, metalli binaların içinde büyüdük biz... Evimiz beton, hayatımız beton
Halbuki hani bir vakit, taşı taş üstüne koyup kaleler yaparlardı insanlar, taşı oyar süslerlerdi dünyalarını, hep hazıra konduk biz, kimyevi boyalar, işlenmiş metaller, hazır betonlar...
Halbuki o soğuk taş nasıl da yakın insana, topraktanız ya yakınız belki taşa
Uzağız şimdi fıtratımızdan, kimyevi bir dünyada yaşıyoruz, her şey samimiyetsiz
Biz ürettik hepsini, "medenileştik", "geliştik", "ilerledik" velhasıl özümüzü kaybettik
Şimdi mümkün değil elbet, inanmak, güvenmek kimseye
Kalmadı inanılacak halimiz, böyleyiz... güvenilmez, sahte, kimyevi...

15 Haziran 2013 Cumartesi

Gibi


Korktuğum ve sevdiğim şeyleri öğrenmeye çalışıyorum, bir parça tanımaya kendimi
Hani yalnızlığı seviyordum ya ben...giremiyormuşum meğer hiç kimsenin girmeyeceği bir kapıdan
Kalabalık da var beni yoran şeyler, ihtiyacım var yalnız olmaya, ama yalnızlıktan ziyade mesafe, mahremiyet istediğim, anladım
İlk saatlerin içime çöken ağırlığı geçince, rahatladım
Herşeye alışabilirim, herkes alışabilir...
Ama gerçekte istediğimiz nedir?
Bilmiyorum hala
Denemeyi seviyorum ben, korkmuyorum
Ama sınırlarım belli, ne zaman korkacağımı bilmiyorum yalnız bazen
Korkunca yürüyorum geri
Koşuyorum bazen...
İnsanları gülünce de seviyorum, ağlamaklı da
Gerçek olanı seviyorum ben
Gerçekten olanı...
Herkes mutlu olunca seviyorum herşeyi, herkesi
Kolay değilim biliyorum, ama seviyorum da zoru
Sonra korkuyorum tüm zorluklardan, sessizce bakmak istiyorum tepeden
Susmak, konuşurken susmak
Susarken konuşmak...
Sevdiğim gibi

14 Haziran 2013 Cuma

Sahiden burada mıyım şimdi?
Sahiden bu kadar uzakta?
Üstelik şimdilik mutlu, huzurlu, telaşsız?
Keyfim yerinde, yüzüm gülüyor...
Sahiden yaşıyor muyum bu anı?

9 Haziran 2013 Pazar

Gitmek...

Şimdi gitmek var... huzurlu salıncak köşemi bırakıp gitmek, bana şarkılar söyleten nar çiçeklerini bırakıp gitmek... aileyi, dostları bırakıp gitmek... sayılı gün geçer elbet, ama özlerim seni sevdiğim İstanbul...
sevdiğim her şey buradayken başka bir yerde olmak, orayı sevebilmek mümkün müdür sevgilim İstanbul?
başka diyarlarda çiçekler şarkı söyletir mi insana? başka yerlerde denizin dalgasıyla olur musun sarhoş? bugün melankolik değilim, aksine İstanbul'u içime çektim, olduğum yerden ayrılmadan benim İstanbul'umu...
yarın yine geçeceğim köprüden sadece vedalaşma için belki İstanbul ile, ertesi gün de geçeceğim... tekrar çekeceğim boğazın havasını içime... denizsiz geçecek günler için tutacağım içimde o nefesi... denizsiz, sevdiklerimsiz...

                 

8 Haziran 2013 Cumartesi

10.12.2012

"başka bir ruhun içerisine bir yolculuğa başlıyorum bazen...benimkinden daha karanlık daha kayıp bir ruh, belki yansıtmıyorum görünene ama içimde bir yorgunluk oluyor, nasıl mutsuz nasıl karamsar, öyle bir hâl işte ve bu ruha girdiğimden bihaber insanlarla eski benmişim gibi bir halde sürdürmeye çalışıyorum ilişkilerimi. mümkün değil, başka bir insanım bilinmez bir süre için... kayıp ruhum bir zaman... biri beni bulana değin, kayıp, uzak bir ben..."

ne olmuş ki böyle yazmışım? bilemiyorum
bildiğim bu ruh halinin tekrar halinde olduğu, şimdi bu kayıp ruhun azıcık cesareti olsa yakacak gemileri, biletleri, planları atacak çöpe, biraz cesaret gerekiyor sadece... kim bilir hala var bir kaç gece...


5 Haziran 2013 Çarşamba

leyl-ü nehâr

gece yazısı: ne vakit ki günün aydınlığı gider karışır zihnim, gece unutturur gün ile düşünüp karar verdiklerimi, tüm aklı başındalıklarım kaybolur gecenin karanlığında... elimde kalan uykusuz, kararsız bir kalb... akla inat, her şeyi unutturacak kadar güçlü... ne istediğini biliyor, ne de istemediğini... yalnızca diyor kaçamazsın benden güm güm içindeyim, duymazdan gelemezsin sesimi...





gündüz yazısı: düşlere sarıl ve uyu şimdi, görmezden gel dünyanın gürültücü seslerini,okurken yazılanları cımbızla seç sana uyanları,görmezden gel cevabını bilmediğin soruları, uzaklaştırayım derken yakınlaştırıyorsan seni korkutanları şimdi dur ve düşün ne yapmalı?


3 Haziran 2013 Pazartesi

Zamanın hızı içimde sızı..

bir seneden biraz zaman önce, artık hazırım dedim, yeterince dinlendim, sıkıldım hayatın durağan akışından, bir şeyler öğrenmeliyim, hiç bilmediğim ilimlerle meşgul oldum bir sene, okudum, yazdım, öğrendim, öğrenemedim, sıkıldım, heyecanlandım...
Şimdi bakıyorum da zaman nasıl hoyratça savurdu beni, nasıl kesti sesimi, nasıl tüketti kuvvetimi
hep şikayet eden, hep sızlanan bir hale geldim birden
O kadar yorgunum ki sebepsiz, bir kelime yazamıyorum adeta, yazıyorum da yazamıyorum
sözlerim anlamsız, kelimeler kifayetsiz derler ya hani öyle...
yazdıklarım bir şey ifade etmiyormuş gibi geliyor, bırakıveriyorum
hiç bir yere gitmek istemiyorum, olduğum yerde durmak da
karar vermek de istemiyorum kararsız kalmak da
korkarım ben aslında yardım istiyorum, söylesinler istiyorum bana; ne yapmalıyım?
nereye gitmeli nerede durmalıyım?
oldum olası sevmedim planları, uymayacağımı, uymayacağını bildiğim planlardan kaçtım
evdeki hesap çarşıya uymaz dedim, hepten hesapsız kaldım
ama şimdi büyüyor muyum nedir?
bilmek istiyorum yarın ne olacağını, bilmesem bile umut besleyebilmek
savrulmayacağımı görebilmek...


1 Haziran 2013 Cumartesi

Today is a good day

Hayatta güzel günler de olur, gülmekten kırılmakla geçen günler, sohbetten yorgun düşmekle... Çocuklar gibi şendim(k) bugün. Ne çocuklar gibi salıncaklarda sallanmak, ne keyifle uzun uzun yenilen yemekler, ne anlatılan türlü türlü hikayeler hiç biri tek başına mutlu kılmazdı bugünü, ama paylaşmak dostluğu, sevgiyi... Sıkıntıları, çıkmazlar, zorlukları düşünmeden keyifle geçen bir gün :) yüzünü güldüren arkadaşlık...
Bazen birbirine çok da benzemez arkadaşlar, hem benzer hem benzemez, bir an birebir aynıdır, bir an uçurumlar vardır. Olduğun ya da olmak istediğin kişi ile ilgili değildir her zaman, anlarsın... dostluk, sevmekle olur, paylaşmakla... paylaştığın tüm sıkıntılı ve sevinçli anların toplamıdır. Çekilen onlarca fotoğraftan hiç birinde herkesin mükemmel olmayışındadır gerçek, kimse hiç bir zaman mükemmel değildir, bir kareye birden fazla kimse giriyorsa kusurlar çoğalabilecektir, ne önemi vardır? Muhabbettir asıl olan. Yanında gülümseyebildiğin, kafanı kurcalayanları unutup o anı hissedebildiğin insanlarladır huzur...

(memleketin gündemini görmezden gelmeyi seçiyorum, zira bu bir "gündem değiştirme" ve ben değiştirmiyorum gündemimi)