27 Ağustos 2013 Salı

Gitmek zordur bazen, kalmak da. Alışırsın bir kere, sokaklarını öğrenirsin, havasını bilirsin, artık kendini yabancı hissetmediğin bir an gelir.
Ve işte şimdi gitme vaktidir. Toplarsın bavulunu, yeterince uzamıştır bu kalış. Gidersin, özleyeceğini bilerek, özleme rağmen. Ve ardına bakarsın giderken istemeden, nedir ardında bıraktığın? kurak bir kent mi yalnızca?
Bilemezsin ve bilemezsin geri dönecek misin?

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Yeni mekan, yeni insan,
Dinlenecek yeni ve başka dertler
Hadi bir çay demleyeyim de anlat sabah dek...
Sabaha gerek yok bak
Bir kaç saat yeter sana
Hadi bir bardak daha Türk çayı
Anlat, anlat...
Dinlerim ben
Şimdi filtre kahve
Sert
Uyur muyuz ki bu gece
Anlat sen sabaha değin gider bu sohbet
Biter mi dert dediğin
Bitmezmiş, yok
Arap kahvesi şimdi
Koy azıcık
Oh
Bir parça çikolata ile mi denesek
Heh, hayata döndü bu
Dilinde güzel tat
Acı yudum
Hayat be
Hayat
Hayat
Hayat

18 Ağustos 2013 Pazar

İnsan

Herkesin sabrı var ve herkesin sabrının sınırı
Fena sayılmam, müthiş değilim....
Ama yeni farkettim,
En kötü karakter ne dengesiz olan ne fevri,
En fenası sözle eylemin tutmaması, sandığından başkası olması insanın
Sandığından farklı davranıyor olması,
İçimde birine karşı uzun zamandır böyle öfke düşmemişti
Sonra baktım öfke boşa, acısam yeter
Ve şükretsem söylediğim ile yaptığım birbirini tutuğu için...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

:(
.
.
.
.

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin


Attila İlhan

13 Ağustos 2013 Salı

Uykun yokken uyumaya çalışmak
Sonra uyuyunca zorla
Fena bir kabus
Ne fena
Ne kasvetli
Sonra uyanmaya çalışmak
Haykırmak
Anne değil, baba değil
Çağırmak
Yok gelmiyor
Neden sonra
Uyanmak
Ve anlamak
Hiç çıkmamış sesim
Yalnız ellerim değil
Dilim de bağlanmış
Korkmak
Ölmediğe korkmak
Ve tir tir titremek
Gecenin yalnızlığında

12 Ağustos 2013 Pazartesi

An


Çöl, yine... bu kez beni saran yalnızlık değil, içli bir şarkının içindeyim şimdi. İçli bir Arap şarıkısı, giderek soğuyan sahra gecesinin, su gibi serin kum tanelerinin oluşturduğu an'ın fonunda çalan içli bir arap şarkısı. Bir yandan tenime değen, değip de geçen, yakıp da geçen sıcak... Nasıl da güzel bir an ve nasıl da...Hissetmek istiyorum An'ın büyüsünü... düşünmek değil

Sormasınlar bana, sormayın, sorma..."Ne düşünüyorsun?"
Ah kalbim bir sen bilsen, "Ne düşünüyorsun?". Sussa başka her şey sen konuşsan yalnız.
An'ın içinde kaybolsam, kum taneleri gibi uçuşsam bazı... gece titreten, gündüz yakan kum taneleri gibi... savrulsam bazı... savrulsam da hep aynı yere gelip durulsam, tutuşsam, yansam, kül olsam sonra aynı yere gelip sönsem... 
Ey çöl, söylesene bana şu yıldızlar biliyor mu ne hissettiğimi, şu heybetli kayadan dağ, dağdan kaya bilir mi? 
Nasıl bir An... düşünmüyorum hemen hemen hiç, kaybolmuşum An'ın içinde...
Deli gibi cesurum, çöl gibi cesurum, yıldız gibi cesurum...
Duymak istiyorum, hissetmek için, ve sonra donuyorum, unutuyorum cevabımı, söyleyeceklerim kayboluyor kum tanelerinin içinde, o An'da donmak istiyorum, başka şeyler dökülüyor dudaklarımdan, tuhaf...
Ey gökyüzü, sen de kalsam ya ben, alsan beni yanına, en sönük yıldız olsam, etmem şikayet, karanlığına doysam ya yeter bana. Bitse dünya, düşünmeler, yürümeler, yorulmalar.
Yalnız karanlığın kalsa bana, bütün yıldızlar bir arada içli bir Arap şarkısı söylesek, sesimiz tükenene dek...






8 Ağustos 2013 Perşembe

Bayram

Bayram gözyaşı diye bir şey varmış mesela... yeni öğrendiklerimden biri. Mesela kaçmak için o yaşlardan, sabah erken inatla atmış olsan bile kendini yollara, duaların bile olmuşsa kabul bir anlığına. Varmış bayram gözyaşı diye bir şey, usul usul süzülürmüş bu bayram, bayram kahvaltısı yerine bayram yalnızlığı olduğunu öğrenince elinde. Hani uyusam da hazırlamasam diye kaçtığın kahvaltı nasıl kıymetlimiş... mesela yalnızmışsın bu bayram o kadar yalnız ki o kadar olur... 

7 Ağustos 2013 Çarşamba

ait

Hiç ait olmadığın bir yerdesin, alıştın, belki sevdin ama oralı değilsin. Göçmen ruhun sersem bir sevme halinde ama aidiyet yok içinde. Sonra bir cadde hayatında hiç görmediğin bir yoldan ellibeş gündür aksatmadan geçiyorsun, tanımadığın bir yere alıştı adımların, evin gibi biliyorsun yolu... Evin değil. Sonra o yolda bir an geliyor, elinde telefon nasihat dinlerken derin bir an. Gelmiyor be taksi, bitmiyor be konuşma. İçinde bir şey düğümleniyor, doluyor gözlerin, dönüyor başın, tutunacak yer yok ve taksiler dolu ve beynin bulanık, yine konuşuruz diyorsun ama istemiyorsun konuşmak. İstemiyorsun artık sana söylendiği gibi "düşünmek" ne oluyor düşününce, bağırmak istiyorsun neden düşünecek mişim? Ne olacak düşününce? Şunu bir düşün, bunu bir tart... Ölç, biç... Bıkıyorsun hayattan, bildiğin, ama senin olmayan o yolda birkaç damla yaş akıtıyorsunuz içine... Daralan nefesinle... buluyorsun bir vasıta, seni daha fazla kafa karışıklığına ve üzüntüye götürecek... Gidiyorsun hüzne, usulca...

6 Ağustos 2013 Salı

Elindeyken bir şey anlamazsın değerini, karanlık aslında hiç karanlık değildir tek bir düğme ile açabildiğinde ışığı.
Işık, ki suni bile olsa hayattır bir anlamda....
Alıştıkların işte öyle birden elinden kayarsa...
ve geri gelmeyeceklerini de bilirsen bir defa gidince, ne hissedersin kim bilir...
Işığı elinde tutmak için, alışkanlığından uzaklaşmamak için kal dersen peki...
o nasıl bir şeydir ki...

3 Ağustos 2013 Cumartesi


En tehlikeli anların aslında öfkeli oldukların değil... sustukların, susup susup gittiklerin, konuşurken bile gittiğin anlar en tehlikeli anların, öfkeli iken çekip gidersen eğer dönersin, dönme dense bile dönersin, ama sakin gidersen işte o gidiş, ne zor ama ne kesin gidiş. Sen gidişlerin korkusundasın, kalışların tereddütünde, şişenin dibindesin, yolun sonunda, ve ne çok yakınsın bazen sakin bir gidişe sebepsiz yere...  

1 Ağustos 2013 Perşembe

Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı ...

Murathan Mungan