6 Aralık 2009 Pazar

daha dün...başkalarının sorunlarına kafa yorarken...
bugün aniden...
yoksa...nasıl yani...yok artık...olmaz öyle şey...abartıyorum...kendim uyduruyorum...saçmalama hüm...yanlış anladın...ama neden...ne gerek var...kim bu numara....neden...korkuyorum...kuruyorum sadece...ufff...başım dönüyor...kuruntularımdan kurtulmak istiyorummmmm

5 Aralık 2009 Cumartesi

aklım almıyor...



bazen bazı şeyleri aklım almıyor...düşünsem de bulamıyorum doğru cevapları..hiç bir cevap bana doğru gelmiyor...şimdi bu katsayı mevzu var ben buna oldum olası karşıyım doğal olarak...neden doğal olarak ortada adaletsiz bir durum var çünkü mesele bana göre imam-hatip den falan ibaret değil...13-14 yaşında bir çocuğun ya da ailesinin yaptığı bir seçimi bütün hayatı boyunca taşıyacağı bir yük haline getirmek...diyelim ki çocuk teknik lisede okudu, okula girdiğinde taş çatlasın 15 yaşında mezun olurken 18 olmuş edebiyat okumak istiyor... yok arkadaşım okuyamazsın, katsayı var, hem sen okursan imam-hatipli de okur sonra halimiz nice olur...bu kafa yapısını anlamamın imkanı yok....
aklımın almadığı tek şey bu değil tabii...bizim memleket tuhaf, her şeyin bir yolu bulunur...öyle olmazsa böyle olur...yalnız benim bildiğim bir şey var bu ülkede; eylemle pek bir şey olmaz...olsaydı bugün biz bildiğiniz komünizmle idare ediliyor olurduk...malumunuz komün hayatına meraklı arkadaşlar...her gün eylemde...memlekette itiraz edilecek şey çok da itiraza cevap yok...olsun yine de sesimizi duyurmak olsun...yapalım eylem en azından haber olsun...cuma günü okuldan çıktım, edebiyat fakültesinden ana kampüse geçip biraz oyalandıktan sonra girdiğim, araç kapsısında değil de ana kapıdan çıkıyorum...biraz kalabalık var...imam-hatipli kızların çoğunluğu oluşturduğu grup eylem için hazırlanıyor...
anlamadığım şey 3 e geliyor sıra bu noktada...meydandaki Beyazıt camisinde cuma vaazı okunuyor...malum günlerden cuma namaz var...bizim memlekette erkeklerin önemli bir kısmı bu namazı aksatmamaya çalışır...Allah kabul etsin...imam-hatipli öğrencilerin bir kısmı da içeride tahminimce...ve fakat ben camiye yaslanıp öğrenci kalabalığını kendimce gözlemlemeye başlayınca gördüğüm manzara sarsıyor beni bizim hakları ellerinden alınıyor felandı falandı dediğimiz çocuklar ellerinde sigaralar eyleme değil de eğlenmeye gelmiş bir halde arkalarında kılınan namazdan bi haber gürültülü vaziyet de zaman öldürüyorlar...hani içimi bir şey gelip oturuyor...hangi imam hatip oluyorum..hangi gençlik...hangi hak...acıyorum hallerine...halimize...yazık oluyor diyorum yazık...bunlar imam olursa vay halimize...onun için birden daha çok istiyorum katsayının kalkmasını...imam olmasınlar da ne olurlarsa olsunlar...bir de imam olurlarsa vay bizim imama uyup da kıldığımız namazların haline...

27 Kasım 2009 Cuma

Bugün bayram erken kalkın çocuklaaar...Bayramı bayram gibi yaşamak ama önce ne için var? anlamak...

Senin İsmail’in kimdir?

Senin İsmail’in kimdir?
Veya nedir?
Makamın mı? Onurun mu?
Mevkiin mi? Statün mü? Mesleğin mi?
Paran mı? Evin mi?Bağın mı? Otomobilin mi?
Ma’şukun mu? Ailen mi?
İlmin mi? Rütben mi? Sanat ve maharetin mi?
Ruhaniyetin mi? Alimliğin mi? Elbisen mi?
Adın mı? Namın mı? Şöhretin mi?
Canın mı? Ruhun mu?
Gençliğin mi? Güzelliğin mi?
Ben nereden bileyim?
Bunu sen kendin bilirsin.
Her ne ve kim ise onu sen kendin Mina’ya getirmeli ve Kurban için seçmelisin.
Ben sadece onun alametlerini sana söyleyebilirim.
Seni iman yolunda zayıflatan, “gitmek”te olan seni “kalma”ya çağıran,
Seni “sorumluluk” yolunda şüpheye düşüren,seni kendine bağlayan ve alıkoyan,gönül bağlılığı,mesaj işitmene,hakikati itiraf etmene izin vermeyen,seni firara çağıran,seni maslahatçı izah ve yorumlara sürükleyen ve aşkı seni kör eden her şey…
İbrahimsin! Ve ismaili zaafın seni İblisin oyuncağı haline getirebilir.
Hayatında şeref,saygınlık,iftihar ve faziletin doruklarında bir tek şey vardır ki onu elde etmek için zirveden inebilir onu kaybetmemek için bütün
İbrahimi kazanımlarını yitirebilirsin:
O İsmailindir.İsmailinin bir şahıs veya başka bir şey olması mümkündür;bir durum bir konum,bir zaaf noktası olması imkan dahilindedir.
.
.
Ey “Hakk’a teslim olan”, “Allah’ın kulu”!
Hakikatin senden istediği şey, işte budur.
Budur “imanın daveti”, “risaletin mesajı”.
Bu senin sorumluluğundur, Ey “sorumlu insan”!
Ey “İsmail’in babası”!
“İsmail’ini öldür”!
“Kendi ellerinle kurban et”!

Ali Şeriati

22 Kasım 2009 Pazar

bim bam bom...

neden böyle bir başlık yazdım bilmiyorum dilime takılmış söyleyip duruyorum...zaten bu aralar dilime takılan takılana...olmadık ne varsa takılıyor...arabesk...fantezi...Türkçe pop...müzikallerden parçalar...neler neler... Allah'tan pek sık sesli çıkmıyor..genelde içimden vızır vızır bir şey...tuhaf bir hal içerisindeyim anlayacağın(burada kime hitap ediyorum bilmiyorum ama yazmışım bir kere kalsın artık) belki henüz tanımadığım bir okuyucum vardır...her ne ise sebeb-i ziyaretim şudur ki...bundan böyle daha sık yazmak niyetindeyim..kim okur bilemem ama ben bir çeşit günlük mantığıyla hayattan bir şeyler paylaşmaya devam edecek gibiyim...aklıma ne gelirse artık...pek edebi şeyler bekleme(ne oluyoruz ya kimle konuşuyorum ben)benden günlük şeyler söyleyeceklerim...selametle

7 Kasım 2009 Cumartesi

Bir gün...


Sabah 8 sularında... okul yolunda başlayan tuhaf bir vizeyle devam edip sonrasında kendini aşan bir perşembe günü konumuz...5 Kasım 2009 ...tuhaf bir sınav, sonrasında Betül'ün ani davetiyle...kitap fuarı yoluna çıkış, taksimden servise biniyoruz ki servis benle yaşıt yahut daha yaşlı...hatırladığım ben ilkokuldayken o otobüslerden vardı ki o zaman da eskiydi...neyse biz kaderimizde bu varmış diyerek bindik..kendimize benim o günkü müteşebbis ruhumla güzelce bir yer bulduk...abartmıyorum 10 dakika sonra arkadaş mide bulantısından ben baş ağrısından fenalık geçirmeye başladık...ben kalan yolu inecek yer arayarak geçirdim ki otobanda yokmuş öyle bir yer...ve İstanbul kitap fuarı sandığımız gibi İstanbul'da değilmiş...Kendini İstanbul sanan ama katiyen İstanbul olmayan bir yerdeymiş...Her neyse patlayan lastiğe rağmen sağ salim oradayız ya bu yeter...ama yetmezmiş içeride bize oksijen lazım olacak zira o da tükenmiş...kalabalık bu dağın taşın ortasında ki yer için haddinden fazla...ay ne kitap sever milletmişiz de haberimiz yok...yani en azından benim haberim yok...demek ki neymiş artık kitabı internetten alıyormuşuz...fuarda geçen saatler, alınan kitaplar, ve 20 tl= 2 sandviç + 2 kola durumu ellerinde 5-6 tl ile İstanbul'a gitmek niyetinde iki genç kız birinin akbili bitmek üzere...diğerinin aylığına arıza çıkıyor...avcılar otobüsü ki canlı çıkmamız yine bir mucize ve sonrasında metrobüsle...ver elini fakülte yahu ne büyükmüş bu İstanbul ve işte günün en güzel anları....okulun kapısından koşarak giren biz ve saat 6 ve müthiş konser başlar...Şevval Sam gezdirir memleketi 1,5 saat müzik...ve sonra ben bu gecenin bu saati nasıl giderim bu yorgunlukla eve durumu...ve imdadıma "hüm hemen beni ara" mesajıyla yetişen elf...elf ve esrayla sabaha kadar sohbet...sabah biraz üzüntülü durumlar...ve sonrasında da maryle hediye alma telaşı...amma 2 gündü olmalıymış...ufff anlatırken bile yoruldum

1 Kasım 2009 Pazar

başka bir zaman başka bir mekan...


kendimi ışınlamak istiyorum. Bir kaç saatliğine uzak bir yerde olmak. Hep düşündüklerimden başka şeyler düşünmek. Hep yaptıklarımdan başka şeyler yapmak. Başka şeyler öğrenmek. Başka şeyler söylemek. Başka yüzler, başka ruhlar tanımak...dinlemek istiyorum hiç duymadığım sesleri... tanımak... öğrenmek... başka sokakların kaldırımlarında yorulsun istiyorum ayaklarım...başka bir ben tanımak...başka arkadaşlar edinmek...geri geldiğimde kendime gelmek istiyorum...çok mu zor ışınlanmak???

17 Ekim 2009 Cumartesi

çok mu zor?

Hep sorular var aklımda...güvenmek ne demek? sevmek? bağlanmak? sanki hala büyümedim hala bulamadım cevaplarını soruların...hala bir korku var içimde...cesaretim yok deneyerek öğrenmeye... her şeyi denerim sanırdım ama deneyemiyorum işte, olmuyor...korkuyorum...canım acısın istemiyorum...istemiyorum daha fazla öğrenmek...ben yaralanmadan sevmek...güvenmek...bağlanmak istiyorum...birine "arkadaşım" derken inanmak istiyorum, güvenmek...hep öyle kalacağını bilmek...çok mu zor?

11 Eylül 2009 Cuma

bir şey var bende...kesik kesik hayat,tutunamıyorum zamana, kopuyorum koptuğumda beynim yazıyor, almış eline kalemi susmuyor...ama elim beynimin yazdıklarını düşman, korkuyor belki, korkuyor hırçınlığından...iyi ki İstanbul var... o da olmasa her şey yarım ben de..ne dedim ben? daha şimdi iyi ki İstanbul mu var????ben mi yazmışım bunu...ben kimdi onu da unuttum şimdi. ve İstanbul bugün ne çok hatırlattı bana beni, İstanbul... yürürken vapur iskelesine Eminönü'nde birden karşımda bir manzara. haberim yok o an neredeyim? ne yapıyorum?...Sarayburnu burdan hep böyle mi görünürdü...çamların arasında Topkapı'nın tevazusu, kendine güveni, mağrur heybeti...sen misin bu İstanbul? bu kadar büyüleyici, of be yanımda tam şurada sağ tarafımda yığınla bina sanki hepsi üstüme yıkılacak. denize kaçsam denizi doldurmuş bencil gemiler...hangisi İstanbul hangisi ben, off İstanbul gene böldün beni orta yerimden...İstanbul lavanta kokarmış... yalana bak be! hangi İstanbulmuş bu? neredeymiş Allah aşkına? aşiyan da mı kavakta mı? İstanbul sigara kokar, ter kokar, çöp kokar, leş gibi yağ kokar, balık kokar, et kokar....en çok da öfke kokar offf of

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Londra 2. gun : Cumartesi

Erkenden uyaniyorum gune, yorgunluk yok uzerimde... keyifli bir gune basliyorum sanki. gerci hersey gulluk gulistanlik olamiyor tabi, olumsuz bir suru sey var hayatta, pesimizden kosan, etkilemese bila acitan...
bugun beklemedigim sekilde gelisiyor. sehrin biraz disindaki buyuk alisveris merkezlerinden birine LakeSide`a gidiyoruz. "kocaman" anlatmak icin uygun kelime. o kadar buyuk ki kafa karisikligindan keyif almak mumkun olmuyor. yuzlerce magaza ancak 3-4 tanesine bakabiliyoruz. secenek o kadar cok ki ben secemiyorum kafam karisiyor. etrafima bakiyorum insanlar birbirinden cok farkli bu ulkede, hersey bir tuhaf, herkes birbirine cok uzak, cesitlilik mi demeli bilmiyorum. cok buyuk bir giyim magazasindayiz, cesit cesit kiyafet, ayakabilar, terlikler yaz sezonu acilmis yok yok orta kalite hersey ama giyatlar tuhaf derecede dusuk, ama seceneklerin fazlaligi alisverisi engelliyor sanki. dikkatimi ceken ilginc seyler var calsianlarin hic biri beyaz Ingilizlerden degil. hepsi farkli milletlerden, belli ki ucuza calistiriyorlar, uretenlerde yine bu gelismemis ulkelerin insnalari, ureten, calisan ve satin alan herkes birbirine cok benzer ve cok farkli burada...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Londra 1.gun

Uzun uzun zamandir bekledigim yolculuk bugun basladi sabah erken saatte dustum yollara...icimde o hep bildik hisler bir seyler unutmus oldugumdan emin, hatirlayabilecegimden kuskulu...hic stres yok ama bir mutluluk sanki uctukca hafifliyorum, kaciyorum kendi kalabaligimdan baska kalabaliklara elimde ASK var okuyorum Sems'in Rumi'yi bulma hikayesini oyle bir hafiflik hic korku yok icimde komple teorileri uretmiyor beynim...keyifsiz degilim...uykusuzluk ve yorgunluk yapismiyor yakama...bir de sans var ustumde bugun acilan her kapidan ilk ben giriyor..her merdivenden ilk ben iniyorum kimse de kosmuyor pesimden, itelyen de yok. hic yanlis yone donmuyorum hic unutmuyorum soyleyeceklerimi..saskinim ama huzurlu...bir melek tutmus elimden ucuruyor sanki. anlamis halimi yorgun, bedbaht, duymus huzur diye inleyen sesimi...
simdi isin ozune donersek 3 saat 40 dakikalik sorunsuz yolculugun ardindan indim Stansted havalimanina az bucuk bekleme sonra yesil yesil yollarin ardindan cati katindaki sevimli odam... uzun uzun dinelenmeli bir gun onumuz deki gunlerin ayrintili plani hangi muze hangi kutuphaneye yakin? hangi yoldan gitsem daha guzel manzaralar gorurum...vs..vs..yalniz en buyuk kusuru bu gezinin henuz bir fotograf makinesi olmayisi...olursa insallah daha guzel olacak.

31 Mart 2009 Salı

Kime inanmak? Kime güvenmek? Kimi sevmek?...bunları düşündüm tramvaydan yanımdan aniden kalkan "arkadaşın" ardından. Sonra sordum kendime çok mu alınganım, fazla mı kırılgan, fakat kandıramadım kendimi...hiç olmazsa diyemez miydi şuraya gidiyorum sen de gel...yahut bir kuru kusura bakma yeterdi bana, alışkınım aza ama öyle olmadı. Ve sonra sildim yüzümde ki hayal kırıklığını yoluma devam ettim, yarın oldu kimse farkında olmaz zaten yaptığının ama ben yarın da silemezsem içimde ki acıyı kim yazık diyecek? 3-5 gün önce bir dostun söylediği doğru belki tanınmaz haldeyim şimdi. Bu ben değilim... duygularını gizleyen, kendinden korkan ben olamam. halbuki ne meşakkatle öğrenmiştim, hayır demeyi, istemiyorumu, onca zaman almıştı çin seddini yıkmak ve fakat artık bir daha yıkılmaz diye korkuyorum sanki bu defa. Beni kırdın "arkadaşım" demek ve bu kaçıncı hiç mi farketmiyorsun demek istiyorum ya birşey farketmez diye korkuyorum...

21 Mart 2009 Cumartesi

şimdi, birden adını bilmediğim birşey, bir ses bana yazı yaz dedi. Sesi duymadım. Kimseler yok etrafta ama içimden geldi . Yazıyorum. Ne mevzuda yazıyorum? Bilmem... kime yazıyorum? Haberim yok. Yalnız sabaha kadar yazsam içimde ki susamışlık geçmeyecek gibi.. mütemadiyyen ertelediğim yazma isteği sayfaların arasına sıkıştırdığım sözlerim..hepsi beynime üşüşmüş yaz diyor...anlat hepsini! kimse okumayacak olsa da anlat..ama yazmayı unutmuş parmaklarım yorgun...ürkek değil belki..endişe yok içimde. Ama işte yine de en derin de ki o sessiz beğenilme isteği korkutuyor beni. Gün geçtikçe ayyuka çıkan o çirkin duygu keşke biri güzel dese isteği, dipsiz kuyulardan çıkma savaşında sanki şu aralar... elinden gelse tüm duyguları yutup kemirecek beni! izin vermem evelAllah da hangi vakte kadar?...ne vakit bitap düşse zihnim hemen bir his yükselir içimden alır bütün kudretimi. Pek çok zaman ağırlık hissi bırakır kafamın içinde, taşıyamam kendimi...işte şimdi duyguların içinde biri isyankar...bırak beni diye yırtınıyor...ama biliyorum ki bıraksam rahat, dökülecek gözyaşlarının mesulü o olmayacak...