31 Ocak 2008 Perşembe

mola

hayatın tüm akışı,yoruculuğu içerisinde mola gerek bazen insana. belki bir kaç dakika,saat yada ay önemli alan olduğun yeri,soluduğun havayı,yaptığın işi seçebilme özgürlüğü benim için...biten sınavlar, beni çok yoran bu birkaç ay ve sonunda final notlarını bile umursamayan ben...staj için gün hesapları yapıyorum hala o kesin, ama o kadar da yormuyor beni, hatta çok kısaymış diyorum bazı anlarda, benim daha ödünç alacağım kitaplar, filmler vardı sevmiştim kütüphaneyi...bazı anlarda çok sıkılıyorum, bana göre değil bu iş!, çok sessiz! diyorum ama birşey oluyor,fikrim değişiyor,öğrenebildiğim her işi yapabilirim diyorum,eğleniyorum velhasıl şimdi başka şeylerle meşgul olma özgürlüğümü kullanıyorum,arada ufak ufak çalışıyorum,geziyorum,okuyorum,izliyorum...vakit bulduğumda hafta sonundan da bahsedeceğim biraz, hem belli olmaz belki birkaç fotoğrafta eklenir yazıya:)cep telefonuyla çekilmiş olsa da

13 Ocak 2008 Pazar

uffff

bi garibim bugun simdi turkce bi yazi yazicam ama klavyami turkceye ayarlamaya halim yok sanki buyuk harf kullanmak bile zor olur su halde... "halbuki imlaya dikkat eder olmustun be hum noldu sana eskiye mi dondun?" kivamindayim. butun gun bos durdum ondan belki bide pek az insan gordum dier gunlerin aksine ilginc yani konusmadim bile diebilirim hic nerdeyse gerci online olanlari saymiyorum sayarsam fena olur zira. bu gun ne yaptin? sorusuna borek diorum kendi kendime egleniorum yanliz borekler bile yalniz kaldi zavalliciklar buzdolabinda bekliyolar bi Allahin kulu pisirsin die ama o ben diilim biliolardir heralde. ebay de gezdim boynum agridi bilg basinda... manasizlik hat safhada hayir film izlicektim ama dvd yi acmadi mac region code die bisi varmis ki yeni ogrendim cok fena bozdu beni..bi akli selim europe ayarlamis bisimkini deistirmek mumkun diil. elimde eternal sunshine of the spotless mind var sil bastan die cevirmis bi akli selim de turkceye ama dvdm amerika dan gelmis anlasilan bilginin kutuphanesi tr de cikana kdr bekleyememis e sonuc hayal kiriklii deistiremiorm region code zimbirtisini izleyemiorum filmi uff yani icimde kaldi resmen gerci gayet ipingilizce bi film islemeyeli uzun zaman olmustu yok dusundum simdi olmamis fazla 3 ay fln idare ederdim demek ama altyazi da ii bise yane ufff ne berbat bi yazi bu ama yazdim bi defa silmek olmaz... icimde ki kocaman uffffff`e dur diyemiyorum o da ayri mesele ufff annem nerde uffff ben bugun gezcektim uffff dvd calismadi ufff ders calismam lasim ufff yarin gene staj var ufff bu finallerle isim is uffff birinin kardescegizime odevlerini yaptin mi demesi lazim uffff bu cay cok fena olmus ufff butun kabakli borekleri yesem annem kizar mi ufff sismanlar miyim uffff zaten bi kila daha almisim uffff hayat cok fena ufff kizlarla 20 sinde pasalimaninda die konsutuk ufff sabah kahvaltisi icin uskudara gidebilcek goz bende var mi ufff yarin mecidiyekoy e gidiosun naber ufff eger varsa okuyucuma yaptigim eziyet yeter...

7 Ocak 2008 Pazartesi

"hıyar mısın be!"

bazen insanın şoka uğradığı anlar oluyor. işte bu da benim için onlardan biriydi...metrodan yürüyen merdeivenlerden indim,inerken de çantam bir bayana çarptı...oldukça hafifçe kalkmak üzere olan fünikilere yetişmek için koşuyordum arkamı dönüp pardon demedim...ama arkamdan bir ses geldi; hıyar mısın be! şoka uğradım ses çıkaramadım bi an ne diyeceğimi bilemedim...çarptğım iççin özür dilerim ama siz de daha kibar olabilirsiniz dedim...aslında, özür dilerim, dediğimi anlamadınız değil mi çünkü siz ancak hakaretten anlarsınız demeliydim...ama öyle biri değilim...dolayısıyla hakaret yemeye devam ettim akrşımda okumuş, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek görünüşlü bayan...sus be diyerek kabalaşmaya devam etti. halbuki ben bana çarpanlar özür dilediklerinde gülümseyip önemli değil diyenlerdenim...ama yeni bi karar verdim bundan sonra karşıma kaba bi insna çıktığında ne demem gerektiğine karar vermem gerekicek...çünkü şoka uğruyorum ve saçmalıyorum...

kötü başlayan gün kötü devam ediyordu...yağmur, ayakabımın içine dolan su...ayna hatayı iki kez tekrarlamak...

gerçi az önce bi işe yaradığımı hissettiren bişi yaşadım...muhtemelen hayatında ilk kez kütüphaneye gelen kullanıcıma katolog taramayı öğrettim...ne büyük sevinç, belki önemsiz ama eğer yerimde başkası olsaydı onun bu durumunu cahillik gibi algılar küçümserdi...küçücükt olsa bir fark yarattığımı hissetmek güzeldi...

6 Ocak 2008 Pazar

tanımak...

tanımak : Daha önce görülen, bilinen bir kimse veya şeyle karşılaşıldığında bunun kim veya ne olduğunu hatırlamak
tanımak : Bir kimse veya şeyle ilgili, doğru ve tam bilgisi bulunmak

bir kelime iki farklı anlam, ama o kadar farklı ki... özellikle insanlar söz konusu olduğunda...
hayatta kaç kişiyi taniyorsun? çok
hayatta kaç kişiyi gerçekten tanıyorsun? hiç

bu uçurum beni korkutuyor bazen. insan, tanıyorum dediği kişileri tanımıyor aslında. içinden bambaşka kişiler çıktığında da şaşırmıyor
çünkü tanımak bazen çok zor bazen de imkansız. halbuki ben tanımayı çok severim; bilmek isterim arkadaşım dediğim insanların aslında kim olduğunu ve ne hissettigini ama düşünüyorum da insanın bir kişiyle ilgili "doğru ve tam bilgisi" olması mümkün mü? cevabı kendimde arıyorum; beni "doğru ve tam olarak" tanıyan biri var mı? yok. benim "doğru ve tam olarak" tanıdığım biri var mı? yok... olacak mı? bilmiyorum. ama olmasını şiddetle istiyorum aynı zamanda tanınmaktan da aynı şiddetle korkuyorum çünkü insan bazen kendisinden korkuyor, düşündüklerini düşünmemiş olmayı istiyor.
demek ki tanınmak pek de iyi bir şey değil... belki tanımak da aynı şekilde; mesela insan tanıdıkça uzaklaşıyor bazen; çünkü tanıdıkça mükemmel olmadığını görüyor tanıdığının... benim gibi mükemmeli sevenler için zor oluyor buna alışması uzaklaşmaksa daha kolay
bazen insan tanıdıkça tanıdığına pişman oluyor ama engel olamıyor... bazen tanıdıkça heyecanlanıyor sonunda hüsrana uğrayabiliyor.tanımak sonunda hep bir sıkıntı veriyor sanki yada benim için öyle oluyor. ama yine de istiyorum tanımayı hem daha çok insan tanımayı, hem daha çok insanı daha iyi tanımayı, çünkü tanıdıkça daha az üzüyorum belki karşımdakini ve daha az üzülüyorum.... zamanla diyebiliyorum affetmeye deger, istememişti üzmek yada uzaklaşıyorum, anlıyorum farkındaydı diyorum... aldırmadı...
bir yer acıyor belki... sessizce köşeme çekilip bunları düşünüyorum...


girift ruh halimin garip dusuncelerimin eseri olan bu katrmasik yaziyi okumuslardan ozur diliyorum...sadece kendimi tanimaya calisiyordum:)

4 Ocak 2008 Cuma

biz büyüdük ve kirlendi dünya...

anlamadığım şeyler dönüyor etrafımda...metroya k9lar eşliğinde biniyorsun iyi etmişler diyorsun, her yerde garip, çantanın guvenilir olduğunu nasıl anladığını anlamadığın güvenlik cihazlarına maruz kalıyorsun çalışıyordur inşallah diye düşünüyorsun ve bir süre sonra etrafına acaba hangisi terorist diye bakıyorsun, sen olsan bombayı vapurun neresine koyardın diyorsun..aklına geliyor sen bomba falan koymazdın. neden koyasın? birilerini öldürmek kimi mutlu eder? nasıl eder? niye etsin? biz bu hale nasıl geldik diyorsun? ama yürümeye devam ediyorsun, hayat devam ediyor, etmek zorunda, neden tüm bunların bitmesi icin onca insan ölmek zorunda...faydası olmayacağını bilirken herkes buna neden göz yummak zorunda? baska yolu yok mu? nasil yok?halbuki bize bir sürü şey öğretmişlerdi;özgürlük demişlerdi.insan haklarindan bahsetmişlerdi.öldürenler bilmiyorlar mı tüm bunları? nasıl bir kin ne çeşit bir nefret katil eder insanı? nasıl bir ruh başkalarını öldürmek icin kafa yorar planlar yapar?nasıl bir şeydir insanı böyle canileştiren...nasıl kanlı bir oyundur bu onlar öldürdükçe bizde öldürücez saçmalığı..kimse söylemedi mi size öldürmenin günah olduğunu?!. nedir insanlığın kötüyü iyi görmesine neden olan, gözleri böyle bağlayan...


eskiden mazaretin vardi küçüktün onlar senden değildi büyüklerdi...delirmişlerdi belki, büyüdün anlarsın sandın anlayamadın, mazeretler kalktı..üstelik ölenler de öldürenler de senin yaşindaydi...birşeyler mırıldandın: biz büyüdük ve kirlendi dünya...bizden öncekiler de büyümüşlerdi kirlenmişti dünya ve bizden sonrakiler de büyüyecek... dünya temiz gün göremeyecek

3 Ocak 2008 Perşembe

istanbul

şimdi kar yağarken dışarıda, düşünüyorum: bu şehir kim bilir kaç kez karlar altında kalmış kaç kez daha kalabilecek? cevap vermek zor ama bildiğim benim çok azına şahit olabileceğim hayatın akışında en az düşündüğüm bu belki...zamanın mekanın içinde kapladığım yer ufacık. istanbul kocaman bir tarih...küçücük ayaklarımın yürümekle bitiremeyeceği kadar büyük bir şehir... kulaçlarımın aşamayacağı bir deniz..."hiç" değilim bu şehirde hiç kimse "hiç" değil. ama gittiğimde hatırlamayacak beni, uzak olduğumda özlemeyecek, özlediği biriler vardır belki ama ben olmayacağım belli ki. şimdi gökyüzünden düşen bir kar tanesi gibiyim. düşmüşüm kalmışım ama sonra güneş açacak belki yağmur yağacak ve ben gideceğim belki birkaç gün hatırlayacak beni istanbul, sonra hiç gelmemişim gibi olacak: her gün yürüdüğüm yollar da beni unutacak...
kocaman zamanın kocaman mekanın içinde küçücüğüm... bana kalırsa padişahları bile unutmuştur istanbul onca hükümdar onca hüküm: bilmem var mıdır hiç bir tanesi istanbul`u üzmemiş? hepsini unutmak istemiştir istanbul: herkesi unutmak isteyecek...
şimdi istanbul`un şu keyifli tepesinden izlediğim onca araba... onca bina... içinde oturduğum şu koca- ev etrafını saran ağaçlara rağmen- istanbul hepsini unutmak isteyecek. ne yazık! istanbul hiçbirimizi hatırlamak istemeyecek vardınız ve yoksunuz diyecek dolmuş gözleri artık kapanmak isteyecek...
üzgünüm istanbul sana layık olamadım; seni yollardan, binalardan kurtaramadım ama korkma yetmez kimsenin gücü yağan karı durdurmaya... şimdi o okşar seni, besle,r arındırır mikroplardan, boyar beyaza bir kaç günlüğüne, tertemiz gururla bakarsın gükyüzüne...