29 Şubat 2008 Cuma

yaz boz

yazacak onca şey varken okumayı tercih ediyor küçük beynim... şimdi o küçük çünkü herkes öyle biliyor bilsinler ne çıkar...(eğer varsa)okuyucularımdan özür mahiyetinde sıralıyorum yazmak isteyip de yaz(a)madıklarımi; elimde -55 yıllık bir aşk masalı- arkadaşlık- boğaziçi- bahar çarpması- başlamayan okul- ebru sanatı- suratsız insanlar- 29 çeken Şubat ayi- hakkında yazılmayı sabırla bekleyen, üstüne uzun uzun düşünülmüş yazılar var. ama ne yazık yazı değil onlar! kafamın içinde dolaşan, silinip silinip yeniden yazılan yazılamamamışlar... ne diyelim geçmiş olsun...yalancı olmayan baharda görüşmek üzere

8 Şubat 2008 Cuma

herkes "beni" konuşuyor...

her yerde, her muhabbette "ben"...kimse kayıtsız kalamıyor "bana", görmezden gelemiyor...eskiden yokmuşum gibi davranırdı çokları şimdi olmuyor, batıyorum sanki, sadece varlığımla rahatsız ediyorum. niyetim hiç de öyle değil halbuki ben ne yapıyorsam yalnız kendim için, inandıklarım için yapıyorum. kimseyi rahatsız etmek mutlu etmez beni. ama aslında ben rahatsız da etmiyorum, onlar oluyor...fena şartlanmışlar- Pavlo'nun köpeği hak getire- karar vermişler, inanmışlar onları rahatsız ettiğime. kimse,hiç bir şey fikirlerini değiştiremiyor...gerçekler bile...

milyonlarca neden? sorusu dönüyor etrafımda...neden takıyorlar? neden diretiyorlar? neden inanıyorlar? neden sıkılmıyorlar? neden vazgeçmiyorlar? neden? neden? neden?....
bir de "ya" lar var... ya şöyle olursa... ya herkes takarsa.... ya mahalle baskı yaparsa... ya bilmem kim bilmem kimin horozuna kış derse... ya Türkiye şöyle olursa... ya İran olursa... ya Malezya olursa... ya bilmem neredeki bilmem ne zındık ülkeye benzerse... ya ya ya....
sonra aklımın tahayyülünden çok uzak nasıl? lar var... nasıl takacak? nasıl girecek? nasıl bakacak? nasıl gülecek? nasıl sevecek? nasıl gizleyecek? nasıl hepimizi yerimizden edecek? nasıl bunca yıllık ezikler artık ezik olmayabilecek? nasıl? nasıl? nasıl?...

hepsine ayrı ayrı mükemmel, gayet bilimsel cevaplarım var ve fakat kimse sormuyor. aslında merak da etmiyor; bunlar da soru falan değil zaten; "arkadaşlar bak bunca şey var hadi bi kavga patlatalım Türkiye 300 yıl geriye gitsin" muhabbeti... ama ben yemem bunları cevap vermeye de kalkmam... benim bildiğim tek bir şey var o da "bireysel hak ve özgürlüklerimdir" otobüste aralarında konuşup bana kıs gayet derin ve manalı bakışlar atan cumhuriyet çocuğu teyzelerime de, kameraya el sallayın sizi okuldan atmayayımcı rektörüme de, bilmem nerdeki bilmem ne entellektüel- en derin muhalefetçi- amcalarıma da , tek cevabım ben varım ve benim hak ve özgürllüklerim var... sizden 15 kat daha fazla cumhuriyet çocuğuyum laikliği 54 kat daha iyi anladım bir de insan hakları evrensel beyannamesi(bknz. madde 18 madde 26 yahut siz toptan okuyun hepsi birbirinden mühim) var hatırlatırım... bir de ne olur beni alet etmeyin çocukca kavgalarınıza, ve çalışmayın benim yerime karar vermeye... başımdaki örtüden önce ben varım....sadece hatırlayın ben de sizin kadar insanım... okuduğum onca kitaptan çok başka bu kitap... kimseye ait değil ve "ne yazık" artık vitrin üstünde durmuyor ben okudum ve böyle anladım siz anlayın yada anlamayın...

2 Şubat 2008 Cumartesi

bir hafta sonu, bir müze, bir sergi, bir cafe...ve bir arkadaş!

geçen hafta verdiğim hafta sonu molamı ve aklımda kalan keyifleri paylaşmak istedim... cumartesi, halledilmesi gereken işler ve araya sıkıştırlan sohbetler, gizlemekten vazgeçilenler, derken öylece bitti. pazarsa müthişti... çok güzel bi kafe var mutlaka görmen lazım derken sevgili arkadaşım, ben hergün karşıya geçiyorum yok mu buralarda bi yer düşüncelerime rağmen karşıya geçildi...vapurda akılama epeydir görmek istediğim bir sergi geldi, aman boşver ona da başka gün gideriz dendi...ve sonra yürürken ihtişamlı ara sokaklarda birden müze karşımızda belirdi OSMANLI BANKASI MÜZESİ klasik müze anlayışımızın çok ötesinde başarılı bir müze bence, çok yetkin kişilerin hazırladığı bu mekan; bankayla, parayla hiç ilgisi olmayan bizi büyüledi her yeri ayrıntıyla gezildi...Osmanlı Türkçesi bilgim ölçüldü sınıf geçildi. bankanın hikayesi, bu memleketin parasının başkalarınca yönetilmesi, başkalarına ait olan bankanın adının Osmanlı olması...pek çok gerçek vardı şaşırdığımız ve pek çok ilgi çekici materyel gördük. çekler, tedavülden kalkan paraların saklanan köşeleri, bankanın eski müşterilerine ait belgeler... pek çok şey vardı müzede. dekorasyonu ve ziyaretçileri yönlendirme biçimi çok hoştu...eskiye ait belgelerin modern bir biçimde sergilendiği bu müze bence özellikle bankacılar tarafından mutlaka gezilmeli. ayrıca müze bana arşivlerin önemini bir kez daha hatırlattı. bankaya ait tüm bu belgler doğru bir biçimde muhafaza edilmeseydi görmek mümkün olmayacaktı bana hep aman o iş hiç bana gore değil dedirten banka arşivistliğinin o kadar da kötü olmayabileceğini düşündürdü...sırada Prof.Dr.Edhem Eldem in hazırladığı DOĞUYU TÜKETMEK sergisi vardı. biraz hayal kırıklığına uğradım doğrusu tv de görüp mutlaka görmeliyim dediğim serginin konusu ve işleniş biçimi mutlaka çok güzeldi ama sanki daha etkileyici olabilirdi, sanki benim adını koyamayacağım bir eksiklik vardı. ama yinede çok şey düşündürdü Batının DOĞUyu algılayışı hep canımı sıkmıştı şimdi birde DOĞUnun neresi olduğu sorusu kafama takıldı...

2. durak GALATA KONAK CAFE...çok güzel bir mekan sıcacık uzun uzun oturabileceğiniz lezzetleriyle kendinizden geçebileceğiniz bir yer fondaki müzikleri, tatlıları, kahveleri, herşey çok ama çok güzeldi. yaz mevsiminde kullanılan terasına çıkıp arkama galata kulesini alıp manzaraya bakmak harikaydı. özenle hazırlanmış mekanlar hep ilgimi çeker; Konak Cafe tam da böyle bir yerdi, dışından pek de öyle bir yere benzemeyen bu mekanın herşeyi özenilmişti. boğmayan ama ayrıntılarıya keyif veren dekorasyonu gerçekten güzeldi. menü ye söz yok zaten...karşımda gördüklerim sık sık nasıl fotoğraf makinasını nasil unuturuz dedirtse de cep teelfonuyla bir kaç görüntü yakalandı gerçi cafenin sitesinde daha güzellerini görmek zaten mümkün... teşekkürler b