31 Aralık 2013 Salı

Mesele sabah uyandığında ne hissettiğin, ne düşündüğünde
Mesele her yeni gün bir başka korkunun gerçek olduğunu/olacağını öğrenmekte
Ama evet, yapman gereken bunları düşünmemek
Çok gerçekçi
Keşke daha çok düşünseydim, KEŞKE
Yeterince düşünmüş olsaydım, olduğum yerde olmazdım belki
Yada teslim olmak yerine, kontrol etseydim
Ben hep teslim oldum, yine teslim oldum
Teslimiyetim pişmanlığım oldu
Doğrudur, kaçmak istiyorum
Çok uzağa
Kaçamayacağım, teslim olacağım
Seçmediğim hayata

30 Aralık 2013 Pazartesi

beni neyin mahvettiğini buldum
belirsizlik denizinde yüzüyorum
boğulma vakti de gelmiyor
doğrulma hali de

27 Aralık 2013 Cuma

Mutluluğun anahtarı; beklentileri düşürmek olmalı. Herkesten ve herşeyden.
Bir adım atarken attığın adımın menzilden biraz geride kalacağını bilmeli.
Söylediğin sözün etkisinin manasından az olacağını farkında olmalı.
En iyi atılan okun en iyi ihtimalle hedefin pek yakınını vuracağını sezmeli.
"En iyi ihtimalle"

14 Aralık 2013 Cumartesi

Merak ettiğim şeylerler, merak etmediğim şeyler birbirini takip eden bir sıra ile değişiyor, mesela az önce bir insanın hayatı boyunca kaç fincan kahve içeceğini, kahveyi seven ve kayveyi sevmeyen insanlar arasındaki farkı falan düşündüm, merak ettim. Bundan sonrasını yazmamalıyım belki, zira şu noktada ben olsam bu yazılı şeyi okumayı bırakırdım. Tez yazmak için ihtiyacım olan merak ile aramdaki durum da budur. Bir merak ediyorum bir gereksiz buluyorum. Bir gereksiz buluyorum bir merak ediyorum. Kısırdöngü.
Şimdi bu merakları beslemek zorunda olduğum, ve nihayet yetiştirebileceğimden fazla işim olduğuna göre, bol bol kahve içip, çok çok mızmızlanıp, azar azar çalışmaya başlayabilirim "belki".

1 Aralık 2013 Pazar



“Ezeli hükme göre kâinatın bütün zerreleri çift çifttir ve her cüz’ü kendi çiftine âşıktır.”


Mevlana Celaleddin Rumi

25 Kasım 2013 Pazartesi

Mesela anlamı değişir tarihlerin, günlerin, mesela unutmayacağın anlamlar, acı, tatlı hatıralar yüklenir, sıradan günlere. Meselası yok işte. Büyüyorsundur, zaman akıp gidiyordur ellerinden, ellerin bile gidiyordur senden. Sahi bu gün günlerden neydi? Nasıl tanımlayabilirdin? Hangi adı koyabilirdin? 

21 Kasım 2013 Perşembe



tuhaf hissediyorum


içimde bi boşluk


etrafımda bi boşluk


günlerce uyumuşum gibi


aç mıyım


üşüyor muyum


düşüyor gibi

.
.
.

8 Kasım 2013 Cuma

kelimelerin gidemediği yerler vardır
uzak yerler
yolu olmayan
adresi
tarifi
haritası olmayan
susmakla gidilir o diyarlara
sessizlik buluşturur
adımlar sessiz
dokunuşlar
değişler
sessiz
susulur
susmakla gidilir
kelimeleri bırakırsın evde
sessizliği alırsın yanına
yol arkadaşın
susmak
bazı yollar
ancak susarak gidilir
kelimelerin gidemeyeceği yerler vardır

8 Ekim 2013 Salı

Ders al!

Bazen kısacık bir anda birbirine karışır herşey, zihninde bir koşuşturma başlar, korkunç anıları çağırırsın istemeden, çok zor anları hatırlarsın, hiç yaşamadığın gibi bir korkuyu, endişeyi, herşeyin başına yıkıldığı bir an, kurtulamadığın bir kabus gibi, mecazen değil cidden, nefesin kesilme anı, hafızanı sıfırlamak istemek, birkaç söz, bölük pörçük sahneler, unutmak istemiştin çok. Bu kez hafızan söz dinlemiyor, silindi sanmıştın, öylece duruyormuş. Döndük mü yine o kabuslara? Döndük mü yine maddenin manaya yaşattığı yıkıma? Büyü artık! unutmak diye bir şey yokmuş, kabullen! Sen sildim deyince silmiyormuş zihnin, parçalara ayırıp dağıtıyormuş sadece, ve bir dalga titreşim yetermiş hepsinin ayaklanmasına, tüm sahnelerin, seslerin, hislerin. Kaçamazsın. Yaşadıklarından kaçamaz insan. Ders al! acıların senindir, paylaşmak büyük aptallık. Silemezsin, bari yalnızca senin bir köşende yaşasın. Ders al!

2 Ekim 2013 Çarşamba

koordinat

şimdi hayatımı anlamak için analitik geometri bilgilerimi kullanma zamanı gibi, 
boşa değilmiş öğrendiğimiz onca matematik
koordinat düzleminde herşey simetrik
hayatta da; işte bugün sana yarın bana
mesela anılar geliyor aklıma
farklı mekanlarda
anlar daha çok
bir arkadaşa bi daha selam vermeyecek kadar kızmam mesela
aynısını yapacağım gelir miydi aklıma yıllar sonra
eleştirdiğim, kınadığım, yadırgadığım, kızdığım 
ne varsa!
yansıması ne kadar vakit alır bilmiyoruz sadece
ama dünya matematik
2 ile 2 her zaman 4
şaşmıyor
senin anlaman zaman alıyor belki,
sen de tüm denklemlerin parçasısın herkes gibi
hiç farkın yok
sabrın da aynı
sabırsızlığın da
öfken de 
umudun da
denklemlerden kaçmak yok
ha kaçtım
ha kaçacağım derken
sarıyor seni
işte sonra biliyor muyum
bu problemini çözümünü bari diyorsun
koordinat düzleminde herşey simetrik
artık sadece formülleri öğrenme zamanı
kaçtığın, kızdığın düzlemin formüllerini
artık onlara muhtaçsın
koordinat düzleminde bir noktasın
ve simetriğin hemen orada
pek simetrik durmasa da
kaçamassın da


29 Eylül 2013 Pazar

Mesela bugün biriyle tanışırsınız size plan yapmak zorundasın der; beş, on, onbeş sonra ne olsun istiyorsun, neyi bilmek ne ile meşgul olmak?
Yahu daha dur ben bu akşam ne yapacağım onu bilemiyorum? yarın ve sonrasında... yok.
Sahi ben ne istiyorum? ne istemeliyim?
Artık bir kendime gelsem... bir dünyaya dönsem mesela, ama işte sonra bu akşam oluyor, sonra yarın sabah ve işte... ben yine kayboluyorum...


25 Eylül 2013 Çarşamba

tez

aklıma bir fikir geldi
ben diyorum
"tez" yazmasam
"anti-tez" yazsam
daha benlik gibi gibi

23 Eylül 2013 Pazartesi

an gelir, karar verirsin
tamam dersin
şimdi değilse ne zaman?
ama işte
sandığından zordur bazen
ve anlarsın
anlarsın
ne zormuş
hak verirsin
kelimeler dökülmez kolayca
tıkanır
bir damla olur
birikir gözlerinde
tutarsın

19 Eylül 2013 Perşembe

kendim hakkımda bilmediklerim

kendimi tanıdığımı zannederdim, az çok bilirdim hani köşelerimi, iyi ve fena yönlerimden haberdardım, öyle sanırdım...
sonra birden öğrendim ben de sinirlenebilirmişim, aniden parlar, istemediğim şeyler söyler, yaparmışım... şaşırdım
sonra ben de sevinebilirmişim çocuklar gibi, mutluluktan da dolabilirmiş gözlerim mesela... inanamadım
kaybedebilirmişim beni ben yapan kontrolümü, hem iyi hem kötü, olabilirmiş... bilmemezdim
dengem şaşabirimiş... korkar, panikler, kaçar gidermişim... yüzleştim
kalbim varmış... soğukkanlılık bir yere kadarmış... sevinsem mi üzülsem mi bilemedim?

18 Eylül 2013 Çarşamba

yan etkiler hakkında bir yazı

baş ağrınızı geçirmesi gereken ilaç miğdenize kramplar sokabilir
lezzet vermesi gereken karabiber hapşurtabilir
güzel görünmesi gereken elbise kaşındırabilir
eğlendirmesi gereken şarkı düşündürebilir
unutturması gereken roman hatırlatabilir
yürünmesi gereken yol yorabilir
izlenmesi gereken film sızlatabilir
esmesi gereken rüzgar titretebilir
güldürmesi gereken şeyler ağlatabilir


not. herşeyin bir yan etkisi olabilir, bazılarının etkisi yan etkisi olabilir

17 Eylül 2013 Salı

Aslında hep tek başınasındır, dimdik dururken de tek başına, yıkılıp kaybolurken de tek başına, sadece bazı anlarda bir şeyin parçası zannedersin kendini safça,  yanlıştır. İnsan yalnızdır!
Yalnız olmalıdır!
Tek olmak fena bir şey değil, bir şeyin parçası olmanın üzerine yüklediği yüklerden münezzehsindir kendi başınayken, kalablıkta olsan bile yalnız olmalısındır. Kabul etmelisindir. Dostlar, aileler, ortaklar, sevenler... gece gözlerini kapadığında rüyaları yalnız görürsün, seninle olmazlar. Kabuslardan uyandığında tek başınasındır. Karar verirken tek başına...

12 Eylül 2013 Perşembe

Bir gün geçer, bir gün daha, ve bir gün daha, birer birer geçerken günler, aklında kâh ayrılık türküleri kâh neşeli ezgiler, bir de diline takıldı mı tekerlemeler... zaman durarak ve kimi acıtıp kimi güldürerek geçer, geçmektir ya işi... peki senin işin ne a garibim bu girift zamanın içinde? tekerleme söylemek mi?

6 Eylül 2013 Cuma

Hayat tuhaf...
Bazen oturur saatlerce bunu düşünürsün
Çok tuhaf...
Neye değer veriyoruz gerçekten?
Kime?
Nasıl?
Tuhaf...

27 Ağustos 2013 Salı

Gitmek zordur bazen, kalmak da. Alışırsın bir kere, sokaklarını öğrenirsin, havasını bilirsin, artık kendini yabancı hissetmediğin bir an gelir.
Ve işte şimdi gitme vaktidir. Toplarsın bavulunu, yeterince uzamıştır bu kalış. Gidersin, özleyeceğini bilerek, özleme rağmen. Ve ardına bakarsın giderken istemeden, nedir ardında bıraktığın? kurak bir kent mi yalnızca?
Bilemezsin ve bilemezsin geri dönecek misin?

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Yeni mekan, yeni insan,
Dinlenecek yeni ve başka dertler
Hadi bir çay demleyeyim de anlat sabah dek...
Sabaha gerek yok bak
Bir kaç saat yeter sana
Hadi bir bardak daha Türk çayı
Anlat, anlat...
Dinlerim ben
Şimdi filtre kahve
Sert
Uyur muyuz ki bu gece
Anlat sen sabaha değin gider bu sohbet
Biter mi dert dediğin
Bitmezmiş, yok
Arap kahvesi şimdi
Koy azıcık
Oh
Bir parça çikolata ile mi denesek
Heh, hayata döndü bu
Dilinde güzel tat
Acı yudum
Hayat be
Hayat
Hayat
Hayat

18 Ağustos 2013 Pazar

İnsan

Herkesin sabrı var ve herkesin sabrının sınırı
Fena sayılmam, müthiş değilim....
Ama yeni farkettim,
En kötü karakter ne dengesiz olan ne fevri,
En fenası sözle eylemin tutmaması, sandığından başkası olması insanın
Sandığından farklı davranıyor olması,
İçimde birine karşı uzun zamandır böyle öfke düşmemişti
Sonra baktım öfke boşa, acısam yeter
Ve şükretsem söylediğim ile yaptığım birbirini tutuğu için...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

:(
.
.
.
.

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin


Attila İlhan

13 Ağustos 2013 Salı

Uykun yokken uyumaya çalışmak
Sonra uyuyunca zorla
Fena bir kabus
Ne fena
Ne kasvetli
Sonra uyanmaya çalışmak
Haykırmak
Anne değil, baba değil
Çağırmak
Yok gelmiyor
Neden sonra
Uyanmak
Ve anlamak
Hiç çıkmamış sesim
Yalnız ellerim değil
Dilim de bağlanmış
Korkmak
Ölmediğe korkmak
Ve tir tir titremek
Gecenin yalnızlığında

12 Ağustos 2013 Pazartesi

An


Çöl, yine... bu kez beni saran yalnızlık değil, içli bir şarkının içindeyim şimdi. İçli bir Arap şarıkısı, giderek soğuyan sahra gecesinin, su gibi serin kum tanelerinin oluşturduğu an'ın fonunda çalan içli bir arap şarkısı. Bir yandan tenime değen, değip de geçen, yakıp da geçen sıcak... Nasıl da güzel bir an ve nasıl da...Hissetmek istiyorum An'ın büyüsünü... düşünmek değil

Sormasınlar bana, sormayın, sorma..."Ne düşünüyorsun?"
Ah kalbim bir sen bilsen, "Ne düşünüyorsun?". Sussa başka her şey sen konuşsan yalnız.
An'ın içinde kaybolsam, kum taneleri gibi uçuşsam bazı... gece titreten, gündüz yakan kum taneleri gibi... savrulsam bazı... savrulsam da hep aynı yere gelip durulsam, tutuşsam, yansam, kül olsam sonra aynı yere gelip sönsem... 
Ey çöl, söylesene bana şu yıldızlar biliyor mu ne hissettiğimi, şu heybetli kayadan dağ, dağdan kaya bilir mi? 
Nasıl bir An... düşünmüyorum hemen hemen hiç, kaybolmuşum An'ın içinde...
Deli gibi cesurum, çöl gibi cesurum, yıldız gibi cesurum...
Duymak istiyorum, hissetmek için, ve sonra donuyorum, unutuyorum cevabımı, söyleyeceklerim kayboluyor kum tanelerinin içinde, o An'da donmak istiyorum, başka şeyler dökülüyor dudaklarımdan, tuhaf...
Ey gökyüzü, sen de kalsam ya ben, alsan beni yanına, en sönük yıldız olsam, etmem şikayet, karanlığına doysam ya yeter bana. Bitse dünya, düşünmeler, yürümeler, yorulmalar.
Yalnız karanlığın kalsa bana, bütün yıldızlar bir arada içli bir Arap şarkısı söylesek, sesimiz tükenene dek...






8 Ağustos 2013 Perşembe

Bayram

Bayram gözyaşı diye bir şey varmış mesela... yeni öğrendiklerimden biri. Mesela kaçmak için o yaşlardan, sabah erken inatla atmış olsan bile kendini yollara, duaların bile olmuşsa kabul bir anlığına. Varmış bayram gözyaşı diye bir şey, usul usul süzülürmüş bu bayram, bayram kahvaltısı yerine bayram yalnızlığı olduğunu öğrenince elinde. Hani uyusam da hazırlamasam diye kaçtığın kahvaltı nasıl kıymetlimiş... mesela yalnızmışsın bu bayram o kadar yalnız ki o kadar olur... 

7 Ağustos 2013 Çarşamba

ait

Hiç ait olmadığın bir yerdesin, alıştın, belki sevdin ama oralı değilsin. Göçmen ruhun sersem bir sevme halinde ama aidiyet yok içinde. Sonra bir cadde hayatında hiç görmediğin bir yoldan ellibeş gündür aksatmadan geçiyorsun, tanımadığın bir yere alıştı adımların, evin gibi biliyorsun yolu... Evin değil. Sonra o yolda bir an geliyor, elinde telefon nasihat dinlerken derin bir an. Gelmiyor be taksi, bitmiyor be konuşma. İçinde bir şey düğümleniyor, doluyor gözlerin, dönüyor başın, tutunacak yer yok ve taksiler dolu ve beynin bulanık, yine konuşuruz diyorsun ama istemiyorsun konuşmak. İstemiyorsun artık sana söylendiği gibi "düşünmek" ne oluyor düşününce, bağırmak istiyorsun neden düşünecek mişim? Ne olacak düşününce? Şunu bir düşün, bunu bir tart... Ölç, biç... Bıkıyorsun hayattan, bildiğin, ama senin olmayan o yolda birkaç damla yaş akıtıyorsunuz içine... Daralan nefesinle... buluyorsun bir vasıta, seni daha fazla kafa karışıklığına ve üzüntüye götürecek... Gidiyorsun hüzne, usulca...

6 Ağustos 2013 Salı

Elindeyken bir şey anlamazsın değerini, karanlık aslında hiç karanlık değildir tek bir düğme ile açabildiğinde ışığı.
Işık, ki suni bile olsa hayattır bir anlamda....
Alıştıkların işte öyle birden elinden kayarsa...
ve geri gelmeyeceklerini de bilirsen bir defa gidince, ne hissedersin kim bilir...
Işığı elinde tutmak için, alışkanlığından uzaklaşmamak için kal dersen peki...
o nasıl bir şeydir ki...

3 Ağustos 2013 Cumartesi


En tehlikeli anların aslında öfkeli oldukların değil... sustukların, susup susup gittiklerin, konuşurken bile gittiğin anlar en tehlikeli anların, öfkeli iken çekip gidersen eğer dönersin, dönme dense bile dönersin, ama sakin gidersen işte o gidiş, ne zor ama ne kesin gidiş. Sen gidişlerin korkusundasın, kalışların tereddütünde, şişenin dibindesin, yolun sonunda, ve ne çok yakınsın bazen sakin bir gidişe sebepsiz yere...  

1 Ağustos 2013 Perşembe

Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı ...

Murathan Mungan


30 Temmuz 2013 Salı


Bazen kısa bazen uzun bir yolculuk gerekir taşları yerine oturtmak için, yol bazen zihnindedir, bazen ayaklarının altında. Yürürsün, düşünürsün... çıkamasan bile işin içinden bilirsin bitecektir yol. Vardır her yolun sonu, nasıl bir son olduğunu bilemesen de gider ve gidersin. Neden böyle zordur yolar, neden aksilikler seni bulur, neden, neden dersin, sebebi bilirsin aslında sensindir sebebi herşeyin... sen işte, sen ve kaçamayacağın yolların...

23 Temmuz 2013 Salı

Zeytin ağacı
Yaşlı bir zeytin ağacı
Dalları yere yakın
Homeros da söz ediyordu ya ondan
Nazım da
Zeytin ağacı
Kaç bin yıldır
Ve kaç günü daha vardır
Kökleri
Derin mi
Rüzgar esse
Uçar mı yaprakları
Dalı, yaprağı olmayan
Bir zeytin ağacı
Var mı?

19 Temmuz 2013 Cuma

deniz nasıl olmalıdır?



pırıl pırıl, temiz



çarşaf gibi, düz



ne çok tuzlu



ne çok tatlı



ne çok sığ



ne tam derin



ama işte
insanoğlu



hoyrat dalgalar gibi



bir yakar seni



bir mest eder



kıyısında kalırsın



kimi



bazen



açıkta kaybolursun

.



18 Temmuz 2013 Perşembe

bazı şeyler sade güzeldir, 
mesela çay... öylece güzeldir 
ama süslersen daha güzel olabilir
biraz bergamot
bazen kakule
zaman zaman süt
şeker de olabilir
ya da nane mesela
karanfil belki
tarçın sanki
ama alın bütün süsleri
çay yine güzeldir
.
sade


16 Temmuz 2013 Salı

Düşünüyorum bazen şu internet nedir? nicedir? buraya yazdıklarımız gerçek midir? kalır mı uzunca ? gider mi çabucak? silinir mi kuma yazılmışçasına? nerede kağıt ve kalem ve uzun mektuplar? en son yazdığım mektup nerede? çirkin yazıma rağmen güzel kağıtlar seçtiğim? kelimeler elimden uçuyor, tutabilir miyim?


13 Temmuz 2013 Cumartesi

Beklerken geçmiyor saat, uyuyormuş gibi yap, yorulduğunda saate bak on dakika olmuş ancak... Hadi zikr, geçecek zaman öğreneceksin her şey yolunda, gerek yok meraka...ancak bir kaç dakika...Bir ezan daha okunsun, bir kıyam daha ve bir rüku, ve uzun secdeler... Geçmiyor ki hiç vakit, uzun bir dua... Af dilemek istiyorsun şimdi, herkesten ve herşeyden, beklemekten bile af dilemek istiyorsun beklettiğin için... Pişmansın deli gibi, bilmeden git dediğin için. Sen ne git diyebilirsin halbuki ne kal... Beklemek ne zamandır böyle yorucu... Hiç bir şey yapmamak yorar mı böyle insanı...  Birkaç saat bile ölüm gibi ise, işte düşün sen seni bekleyenleri uzun uzun...

11 Temmuz 2013 Perşembe

Eşyanın hayali

Karanlıkta uzanıyorum, sessiz, kimsenin olmadığı bir oda buldum. Hayal ediyorum burası benim odammış, duvarını benim boyadığım, kapısı çalınmadan girilmesi yasak odam, çok ağladığım, çok güldüğüm, benim odam, anılarla dolu, bana ait olan...
Gözlerim kapalı, Rüzgar aynı yönden essin istiyorum, hangi mevsim olsa? Ihlamur mu koksa, Yasemin mi dolsa odam? Yok ben en çok hanımelini seviyorum... Şimdi burnumda koku. Bir de şu komşular, yine müzik çalıyorlar, pufff
Bir yanda miyavlayan kediler, vakitsiz öten horoz... Hepsi mi özlenir... Yok yok özlem değil bu, ufak bir hayal... Sivrisinekler de geldi, cibinliğe sığınma vakti... Ne hoş rüzgar, bir de yağmur yağsa dinlesem sesini. Ve sabah uyansam kuşların cıvıltısıyla... Toprak kokusuyla... Hay aksi hem cam açık, hem balkon kapısı, üşümüşüm hafif... Her zamanki şaşkınlığım. Tenime değse ılık sabah rüzgarı, hayatın sesi yavaş yavaş çalınsa kulağıma, kornalar, okul zilleri ne çok yakın ne çok uzak... Yatağımdan baksam dolabın içine... Ne giysem bugün. Sonunda dönsem en sevdiklerime, alışık olduklarıma... Cesaretim yoktur ya deneme-yanılmaya... Özledim seni dolap, özledim seni hiç çalışmadığım masam, özledim sizi taşan kitap rafları, özledim sizi eski fotoğraf kutuları, özledim sizi herşeyim...

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Gece

Çocukken bir şarkı bilirdim
"Gecenin güzelliği hiç birşeyde yok..."
Bilmek için, anlamak için hakikati, uzun yollar tepmem, çölün ortasında göğe bakmam gerekti... Şimdi yorgun ayaklar, yaşlı gözlerle söylüyorum bilerek... "Gecenin güzelliği hiç bir şeyde yok"


Yıldızlar gökyüzünde hep sıralanmışlar
Ay onların başında bir lamba

Gecenin güzelliği başka bir şeyde yok
Gece sessiz gece rüyalarım sende
Gece sessiz gece uykularım sende

Yıldızlar gökyüzünde gözlerini kırpar
Onları parlatan biri var

Gecenin güzelliği başka bir şeyde yok
Gece sessiz gece rüyalarım sende
Gece sessiz gece uykularım sende

9 Temmuz 2013 Salı


bazı soruların sonunda soru şareti olmaz, olur ya da olmaz, olmasa da sorudur, cevap gerekir
cevaplar düşün gerektirir, düşünmek ve düşlemek…


30 Haziran 2013 Pazar


zaman nasıl bir mefhum, nasıl müphem, nasıl muğlak
beş gün az mıdır çok mu?
farkettiğinde birden takvimi, dehşete düşüyorsan 
yine zamanın hızına, 
zaman mı harcamıştır seni, sen mi zamanı?
nasıl bilirsin bir tarih zihnine kazınsın mı? 
silinip gitsin mi?
yapabilir misin bir şey?
bilebilir misin? değiştirebilir misin?
kalbin akreple yelkovan gibiyse, 
sen de zamana yenik mi düşeceksin?
zamanın içinde kaybolup gidecek misin?
hem nedir senin bu zamanla derdin?
ilacı değil midir zaman herşeyin?

29 Haziran 2013 Cumartesi

People want you to be happy


“People want you to be happy.
Don't keep serving them your pain!

If you could untie your wings
and free your soul of jealousy,

you and everyone around you
would fly up like doves.”

Rumi

28 Haziran 2013 Cuma

24 saatten uzun
ne zaman bitti
ne zaman başladı
nereden geldim
nereye gidiyorum
kim içinim
ne içinim

zaman aşımı istiyorum, zaman aşsın beni, silip götürsün varsa bütün kabahatlerimi
ve uyanmayacakmış gibi derin bir uyku bekliyorum,

küçücük bir kızken bana musallat o hastalık geri geldi...
hani kalabalıktan ürkünce, sevgiden, ilgiden bunalıverince
gelen o araz, o ağırlık...
ilacı belli, ama yanımda yok...
baş ucuma oturup, duaları hıçkırıklarıma karışacak
uyusam bile saçlarımı okşamayı bırakmayacak
babam yanımda yok...

26 Haziran 2013 Çarşamba

hiç kimse yok kimsesiz
herkesin var bir kimsesi
ben bugün kimsesiz kaldım
ey kimsesizler kimsesi

kimse aradığım yollarda
kimsesizlik kimsem oldu
dinsin artık hicranın cana
kimse aradığım yollar
kimsesiz kimselerle doldu

Avni

23 Haziran 2013 Pazar

Uykusuzluğumunun henüz tahammül edilebilir olduğu günlerde şikayet etmiştim... erken davranmışım. Üstelik o günlerde uyumadığımda yapacak işler ve yapma imkanım vardı. Şimdi küçücük bir mekanda üstelik yalnız değilken uyuyamıyorum. Deliksiz uyuyabilme sürem bir saati geçmiyor, sonra ya bir  kabus ya da öyle kendiliğinden bir uyanma, tekrar fikirleri def edip uyuyabilmem belki birkaç saat, tabii elimde 24 saat var ki tamamı uyumaya çalışmakla geçmiyor... tükenmiş durumdayım. Bir an önce uyku düzenimi geri kazanmam gerkiyor, erken yatıp erken kaltığım günleri özlüyorum... gecei insanlar ile dalga geçtim de mi oldu, özendim mi sabaha değin uyanık olanlara  bilmiyorum ama üç gün veriyorum bir gelişme olmazsa modern tıbbın ellerine bırakaağım kendimi...
Peki uyumuyorda ne yapıyorum, ses yapma dolayısıyla hareket etme şansım yok, bilgisayar tıkırtsı bile kabul görmüyor... akıllı telefonum sağlosun biraz oyalayabiliyor, ama herşey kapatıp kendimle kaldığım, saatlerce zihnimin kara kuyularında amaçsız dolaştığım oluyor...
Peki düşünüyor da ne düşünüyorum, zihnimin konudan konuya atlama, bazen de takılıp kalma kabiliyeti ile bana oynadığı oyunlarla savruluyorum, bazen kafa karışıklığım gülümseme ile yansıyormuş dışarıya, bazense içime akıyor sıkıntıdan gözyaşlarım, malesef en boğulduğum anlarda bile ağlayamıyorum, anlamsız kahkahalar atabiliyor, tebessüm edebiliyor, surat asabiliyor ama ağlayamıyorum. Ağlayacak bir şeyim var mı? bilemiyorum, olmamalı, sanmıyorum olduğunu...

21 Haziran 2013 Cuma

yürümek



Yürümek iyi geliyor, bazen gözlerini kapatıp bir an için yürürken ve uzaklaşıp tüm seslerden, hayal etmek sevdiğin bir yerde olduğunu, araba seslerini dalgaların sesi imiş gibi iştimek, seni yoran tüm seslere kulağını kapatabilmek, hayal edebilmek başka yolları... sahi var mı başka yol




yürümek;

yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,

havaları boydan boya yarıp ikiye

karanlığın gözüne bakarak yürümek..

yürümek;

dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,

kelleni orta yere

yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek..

yürümek;



yolunda pusuya yattıklarını,

arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek..

yürümek;

yürekten gülerekten yürümek..


nazım hikmet ran

20 Haziran 2013 Perşembe

bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum,...

18 Haziran 2013 Salı

Merdivenleri inerken ve çıkarken
Düz ve engebeli yollarda koşarken
Güneşten ve günden kaçarken
Bilinmez menzillere
Hep bilinmez yollardan
Bilmedik ruhlarla yürürken
Yalnız mıyım?
Yalnız mı hissediyorum?
Yalnızlık mı istiyorum?

17 Haziran 2013 Pazartesi

taş

Apartmanların, renk renk boyalı, camlı, metalli binaların içinde büyüdük biz... Evimiz beton, hayatımız beton
Halbuki hani bir vakit, taşı taş üstüne koyup kaleler yaparlardı insanlar, taşı oyar süslerlerdi dünyalarını, hep hazıra konduk biz, kimyevi boyalar, işlenmiş metaller, hazır betonlar...
Halbuki o soğuk taş nasıl da yakın insana, topraktanız ya yakınız belki taşa
Uzağız şimdi fıtratımızdan, kimyevi bir dünyada yaşıyoruz, her şey samimiyetsiz
Biz ürettik hepsini, "medenileştik", "geliştik", "ilerledik" velhasıl özümüzü kaybettik
Şimdi mümkün değil elbet, inanmak, güvenmek kimseye
Kalmadı inanılacak halimiz, böyleyiz... güvenilmez, sahte, kimyevi...

15 Haziran 2013 Cumartesi

Gibi


Korktuğum ve sevdiğim şeyleri öğrenmeye çalışıyorum, bir parça tanımaya kendimi
Hani yalnızlığı seviyordum ya ben...giremiyormuşum meğer hiç kimsenin girmeyeceği bir kapıdan
Kalabalık da var beni yoran şeyler, ihtiyacım var yalnız olmaya, ama yalnızlıktan ziyade mesafe, mahremiyet istediğim, anladım
İlk saatlerin içime çöken ağırlığı geçince, rahatladım
Herşeye alışabilirim, herkes alışabilir...
Ama gerçekte istediğimiz nedir?
Bilmiyorum hala
Denemeyi seviyorum ben, korkmuyorum
Ama sınırlarım belli, ne zaman korkacağımı bilmiyorum yalnız bazen
Korkunca yürüyorum geri
Koşuyorum bazen...
İnsanları gülünce de seviyorum, ağlamaklı da
Gerçek olanı seviyorum ben
Gerçekten olanı...
Herkes mutlu olunca seviyorum herşeyi, herkesi
Kolay değilim biliyorum, ama seviyorum da zoru
Sonra korkuyorum tüm zorluklardan, sessizce bakmak istiyorum tepeden
Susmak, konuşurken susmak
Susarken konuşmak...
Sevdiğim gibi

14 Haziran 2013 Cuma

Sahiden burada mıyım şimdi?
Sahiden bu kadar uzakta?
Üstelik şimdilik mutlu, huzurlu, telaşsız?
Keyfim yerinde, yüzüm gülüyor...
Sahiden yaşıyor muyum bu anı?

9 Haziran 2013 Pazar

Gitmek...

Şimdi gitmek var... huzurlu salıncak köşemi bırakıp gitmek, bana şarkılar söyleten nar çiçeklerini bırakıp gitmek... aileyi, dostları bırakıp gitmek... sayılı gün geçer elbet, ama özlerim seni sevdiğim İstanbul...
sevdiğim her şey buradayken başka bir yerde olmak, orayı sevebilmek mümkün müdür sevgilim İstanbul?
başka diyarlarda çiçekler şarkı söyletir mi insana? başka yerlerde denizin dalgasıyla olur musun sarhoş? bugün melankolik değilim, aksine İstanbul'u içime çektim, olduğum yerden ayrılmadan benim İstanbul'umu...
yarın yine geçeceğim köprüden sadece vedalaşma için belki İstanbul ile, ertesi gün de geçeceğim... tekrar çekeceğim boğazın havasını içime... denizsiz geçecek günler için tutacağım içimde o nefesi... denizsiz, sevdiklerimsiz...

                 

8 Haziran 2013 Cumartesi

10.12.2012

"başka bir ruhun içerisine bir yolculuğa başlıyorum bazen...benimkinden daha karanlık daha kayıp bir ruh, belki yansıtmıyorum görünene ama içimde bir yorgunluk oluyor, nasıl mutsuz nasıl karamsar, öyle bir hâl işte ve bu ruha girdiğimden bihaber insanlarla eski benmişim gibi bir halde sürdürmeye çalışıyorum ilişkilerimi. mümkün değil, başka bir insanım bilinmez bir süre için... kayıp ruhum bir zaman... biri beni bulana değin, kayıp, uzak bir ben..."

ne olmuş ki böyle yazmışım? bilemiyorum
bildiğim bu ruh halinin tekrar halinde olduğu, şimdi bu kayıp ruhun azıcık cesareti olsa yakacak gemileri, biletleri, planları atacak çöpe, biraz cesaret gerekiyor sadece... kim bilir hala var bir kaç gece...


5 Haziran 2013 Çarşamba

leyl-ü nehâr

gece yazısı: ne vakit ki günün aydınlığı gider karışır zihnim, gece unutturur gün ile düşünüp karar verdiklerimi, tüm aklı başındalıklarım kaybolur gecenin karanlığında... elimde kalan uykusuz, kararsız bir kalb... akla inat, her şeyi unutturacak kadar güçlü... ne istediğini biliyor, ne de istemediğini... yalnızca diyor kaçamazsın benden güm güm içindeyim, duymazdan gelemezsin sesimi...





gündüz yazısı: düşlere sarıl ve uyu şimdi, görmezden gel dünyanın gürültücü seslerini,okurken yazılanları cımbızla seç sana uyanları,görmezden gel cevabını bilmediğin soruları, uzaklaştırayım derken yakınlaştırıyorsan seni korkutanları şimdi dur ve düşün ne yapmalı?


3 Haziran 2013 Pazartesi

Zamanın hızı içimde sızı..

bir seneden biraz zaman önce, artık hazırım dedim, yeterince dinlendim, sıkıldım hayatın durağan akışından, bir şeyler öğrenmeliyim, hiç bilmediğim ilimlerle meşgul oldum bir sene, okudum, yazdım, öğrendim, öğrenemedim, sıkıldım, heyecanlandım...
Şimdi bakıyorum da zaman nasıl hoyratça savurdu beni, nasıl kesti sesimi, nasıl tüketti kuvvetimi
hep şikayet eden, hep sızlanan bir hale geldim birden
O kadar yorgunum ki sebepsiz, bir kelime yazamıyorum adeta, yazıyorum da yazamıyorum
sözlerim anlamsız, kelimeler kifayetsiz derler ya hani öyle...
yazdıklarım bir şey ifade etmiyormuş gibi geliyor, bırakıveriyorum
hiç bir yere gitmek istemiyorum, olduğum yerde durmak da
karar vermek de istemiyorum kararsız kalmak da
korkarım ben aslında yardım istiyorum, söylesinler istiyorum bana; ne yapmalıyım?
nereye gitmeli nerede durmalıyım?
oldum olası sevmedim planları, uymayacağımı, uymayacağını bildiğim planlardan kaçtım
evdeki hesap çarşıya uymaz dedim, hepten hesapsız kaldım
ama şimdi büyüyor muyum nedir?
bilmek istiyorum yarın ne olacağını, bilmesem bile umut besleyebilmek
savrulmayacağımı görebilmek...


1 Haziran 2013 Cumartesi

Today is a good day

Hayatta güzel günler de olur, gülmekten kırılmakla geçen günler, sohbetten yorgun düşmekle... Çocuklar gibi şendim(k) bugün. Ne çocuklar gibi salıncaklarda sallanmak, ne keyifle uzun uzun yenilen yemekler, ne anlatılan türlü türlü hikayeler hiç biri tek başına mutlu kılmazdı bugünü, ama paylaşmak dostluğu, sevgiyi... Sıkıntıları, çıkmazlar, zorlukları düşünmeden keyifle geçen bir gün :) yüzünü güldüren arkadaşlık...
Bazen birbirine çok da benzemez arkadaşlar, hem benzer hem benzemez, bir an birebir aynıdır, bir an uçurumlar vardır. Olduğun ya da olmak istediğin kişi ile ilgili değildir her zaman, anlarsın... dostluk, sevmekle olur, paylaşmakla... paylaştığın tüm sıkıntılı ve sevinçli anların toplamıdır. Çekilen onlarca fotoğraftan hiç birinde herkesin mükemmel olmayışındadır gerçek, kimse hiç bir zaman mükemmel değildir, bir kareye birden fazla kimse giriyorsa kusurlar çoğalabilecektir, ne önemi vardır? Muhabbettir asıl olan. Yanında gülümseyebildiğin, kafanı kurcalayanları unutup o anı hissedebildiğin insanlarladır huzur...

(memleketin gündemini görmezden gelmeyi seçiyorum, zira bu bir "gündem değiştirme" ve ben değiştirmiyorum gündemimi)

31 Mayıs 2013 Cuma



Kurallarını bilmediğin savaşa silahsız giriyorsun

Ne cephanen var ne cesaretin

Komutan da sensin, er de süvari de

Kazanmak istiyor musun

Onu dahi bilmiyorsun

Kiminle ittifakın kime ihtilafın

Yok, haberin yok

Ölsen bu savaşta şehit bile olmayacaksın

Kazansan sendekileri kaybederek

Gazi dahi demeyecekler

Niye bu gözükaralık

Nasıl kaldın savaş meydanında

Savaşa muhalif

Savaşa mecbur

30 Mayıs 2013 Perşembe

içime dolan huzur,
.
.
.
neredeyse bir yıl önce böyle başlamışım yazıya, her ne hal olduysa devamı gelmemiş, taslak olarak kalıvermiş...
şu taslakları bir düzenleyeyim derken çıkıverdi karşıma...

ne olmuşsa huzurla sarhoş olmuşum belli, herşeyden ve herkesten kaçıp gitmek istediğim, ama kaçamadığım kaçamadıkça daha da dibe battığım dünya...

bugün de huzur istiyorum... yalnızca huzur...


29 Mayıs 2013 Çarşamba

sorular



















korkularımın üstüne mi gitmeliyim? izin mi vermeliyim onlar bana üstün gelsin?
susunca mı güçlüyüm? konuşurken mi?
ertelemek en sık yaptığım şey ise şu günlerde, kendimi bile olabilir miyim ertelemiş?
susarak mı daha çok kalp kırarsın? konuşarak mı?
özlemle öfke arasında hep böyle ince bir çizgi mi vardı? sen mi erittin katları?
kelimelerin mi daha acımasız? bakışların mi?




26 Mayıs 2013 Pazar


Bilim tarihi kitabında İbn Hazm'a rastlamak...

Love, may God honor you, is a serious ilness, one
whose treatment be in proportion to the
affliction. It's a delicious disease, a welcome malady.
Those who are free of it want not to be immune, and
Those who are stricken by it want not to be cured...*

*John Freely/ Light from the East quoted from The Dove's Neck-Ring (Güvercin Gerdanlığı)



25 Mayıs 2013 Cumartesi

yazıyorum, yazıyorum, siliyorum
ne tuhaf
şiir okuyorum, şarkı dinliyorum
halbuki sadece
6 gün daha
dayanmalıyım
hepsi o
bitecek sonra
kaçacağım kendi dünyama
dostlar göreceğim
sevgi ile, eşya ile avutacağım ruhumu
6 gün hepsi o...

24 Mayıs 2013 Cuma

Uyku

Son günlerde uyku ile farklı bir imtihan içerisindeyim. Uykusuzuk da uykuya düşkünlük de daha evvelden başıma gelmiş şeyler. Çok uykusever sayılmam, sadece düzenli uyumayı, aynı saatlerde uyuyup-uyanmayı tercih ederim. Az olsun, öz olsun... Ama stersli olduğum dönemlerde işler değişir, ya çok uyurum ya hiç. Hiç derken bayağı bir "hiç" den bahsediyorum. Şöyle ki son 10-15 gündür günde ortalama 2-3 saat uyuyarak normal hayatımı sürdürebiliyorum. Normal derken abartmayalım tabi, minimum sosyal hayat, çoğunlukla depersif düşünme hali, okuduğunu anlayamama, yazdığını okuyamama hezeyanları... Ama yine de dışarıdan bakınca normal insan... gerektiğinde toplu taşıma ile olur da çalışabilirim umuduyla abuk sabuk yerlere gitmeler, odada çalışma denemelerinin kendini temizlik yaparken bulma ile sonuçlanan tuhaf ruh hali. Bir gün mutsuz, umutsuz ertesi gün neşeli, ümitvar gitgeller. Böyle bir dünya uyku ile yaşadığım... Dün geceki yarım saatlik bilgisayar başı uyuklaması hariç, uykum gelmiş değil, bazen baş ağrısı olarak kendini ifade edebiliyor, ama bildiğimiz uyku gelme hissi şimdilik buralarda değil, son birkaç gün...uğramasın...

22 Mayıs 2013 Çarşamba

el yazısı


Eski defterlere bakıp bir yazımı aradım, aradım da bulamadım. Zira el yazım "muhteşem", okunmamak için yazmışım sanki. Sonra bir yerlerde arkadaşların yazdığı yazıları, notları gördüm. İsim yazmıyordu, ama anlamak için kime ait olduğunu okumak bile gerekmiyordu. El yazısı öyle bir şeydi ele veriyordu kendini. Görüyormuşsun gibi geliyor mimiklerini, okuyorsun hislerini.Öyle tanıdık. Düşünüyorum tanırdım eskiden arkadaşlarımın el yazılarını, şimdi mümkün değil bilmek. Her ne kadar teknoloji hayatımı kurtarmış ve artık okuyabileceğim yazılar yazabiliyor da olsam elle yazılmış bir şeyler okumanın tadını özlüyorum bazen...


Allah'tan bundan evvel de böyle karışık olduğum zamanlar oldu, belki çoğunlukla zihnimin ilüzyonları idi ama olsun; denemiştim kendimi. Şimdi yazılacak onca makalenin arasında ben kendi sesimi dinleme derdindeyim ve sesim her zamankinden cılız. Bir yolculuğa çıkmaya hazır değilim, uzun uzun uyumak istiyorum sadece. Peki neden bavuluma koyacaklarımı düşünüp, her sabah 6.58'de uyanıveriyorum uykusuz gecenin inadına. Hep aynı alarmsız, keskin uyanış. Nerede bana yol gösteren rüyalarım? Dostların rüyalarına giriyormuşum sitemkar, aradıklarında edemiyorum halbuki sitem, söyleyemiyorum dahi benim kafam karışık. İyi dileklerimi sunuyorum yalnızca ve en içten dualarımı. Kendi kafa karışıklıklarım yetmezmiş gibi başkalarının karışıklıklarını izliyorum hayretle, öfke karışıyor bir de tabi bazen bir şekilde.

12 Mayıs 2013 Pazar

Duvar

Ne oldu? nasıl oldu? ne zaman oldu? bilemiyorum. ama benim güçlü, yüksek duvarlarım yıkıldı, gölgesine gizlenip kendimi dinlediğim, kimseyi içine almadığım, vaktiyle alamadığım duvarlarım yıkıldı. Şanslı günümdeysem ince bir perde koruyor ruhumu gözlerden, hepsi o. Bazen de son günlerde olduğu gibi uçsuz bir çölün ortasında dikiliyorum adeta, nereden bakılsa görüleceğim. Kaçacak yerim yok, ortadayım hemen orada. Ve korkuyorum biri gelip alacak beni buradan, burası güvenli değil peşime takıl dese karşı koyamayacağı sanki. Diyemeyeceğim; ben yalnızlığa aitim. Çölün sıcağı bırakın sarsın beni ama ruhum tanınmak istemiyor, sahip olunmak istemiyor. Bilmek istemiyor başka ruhları, istesin istemiyorum yada. Ama diyemeyeceğim tüm bunları. Çöl fırtınaları ayak izlerini bile süpürecek yalnızlığımın, başka hikayelerin, başkalarının hikayelerinin kahramanı olacağım. Ne zaman? ve nasıl? yıkıldı a benim canım duvarlarım.

7 Mayıs 2013 Salı

Zihnini parçalara ayıran, ruhunu yoran bütün o akademik yazıları bir kenara koy ve temiz bir blog sayfası aç. Nerede olduğunu ve ne yaptığını hatırlamak için içine dön. Aradığın şey içinde! okuduğun binlerce sayfa ilerletmiyorsa seni bir adım çoktandır; düşün!. Uzakta değildir belki baktığın. Hani o sevdiğin şarkıyı duyduğun dakikanın ilk yarısında, hani seni heyecanlandıran bir arkadaşın gülüşündedir ilham. Ağırlığıyla seni ezen kelime koridorları, o yazılmış en büyük kitaplar, en çok alıntılanmış makaleler bomboştur. Sen hazır olana dek her söz manasız, tekrar ve yük doludur.
Ve yazdıkça içinden bir ağırlık kalkıyor yenisi yerini dolduruyorsa belki bu sayfayı da kapatmalısındır. şarkıya ritim tutmak için tıklıyorsan belli belirsiz klavye tuşlarına, sözlerin kafiyesi zihninden başka bir şarkı yazıyorsa aynı an itibariyle. Ve öfkeliysen bilmediğin duygular denizinde umarsız yüzenlere belki kalkıp yürümek vaktidir.
bitti.

12 Nisan 2013 Cuma


Hani bir gün,
Çok üzülmüştüm, haklıydım da üzülmekte. Ağlamaktan yüzümün her bir kası sızlıyor, damarlarımdaki her zerre akmak için çırpınıyordu. Hiç bitmeyecek sanmıştım, hiç geçmeyecek. Ne gönül meselesiydi, ne bildik öğrenci endişesi. Başka bir şeydi kalbimi sızlatan, yarından korkutan. Canım öylesine yanarken dahi biliyordum bir gün geçecek, hiç bir acı ilk anki gibi taze kalmaz. Bitmedi, maddi-manevi sıkıntısı her geçen gün  artarak devam ediyor. Ama acı, sızı hiç ilk günküne benzemiyor, ancak ufacık bir yansıması, endişeden geriye kalan zerreler, gözyaşları buğu gibi gözümde, O gün korkmakta haklıydım, nefesim kesilene dek ağlamakta da, peki ne oldu? Hiç. Sen hayat dursun istediğinde durmaz hayat, inadına devam eder ve sen her zamankinden çok mücadele etmek zorundasındır. Kimse bilmezken senin dertlerini, bir tek kendini dertli sanan dertlilerin dertlerini dinlemek, sonra tüm bu dertlerden muzdarip biz zavallıların nasıl da günahkâr olduğunu hatırlatacak şeyler öğrenmek. 
Zorundasın. 

6 Nisan 2013 Cumartesi

Karışmak

Zihnim berrak sularda yüzmüyor hiç,
İlim ile mi meşgulüm?
Küfür ile mi?
Fikrim iğne deliğinden geçse dün
Kapılara sığmıyor bugün
Düşün.
Düşün..
Düşün...
Kelimeler
Sesler
Fikirler
Top oynuyor
Zihnimin koridorlarında
Şşşşşt, herkes çekilsin köşesine...






21 Mart 2013 Perşembe

Öncelik,



Hani bazen olmadık bir anda olmadık bir yerde olmadık şeyler üzerine düşünürken bulursun ya kendini, öyle oldu.
Kendi kendimi attığım küçük bir maceranın dönüş yolunda, kendimi yollara vermişken,
zihnimi boşaltmak için topuklu ayakkabılara rağmen sersem sersem saatlerce yürürken bir an geldi, keyfim yerindeydi ya manzara hoş göründü gözüme o daracık dik yolda, eski ve güzel binaların arasından deniz görünüyordu
anı yakalamak istedim,
yıllarca direndiğim akıllı telefon dünyasında henüz yerini almış bir acemi, çıkardım telefonu gördüğümü kaydetmek istedim,
ve işte o an anladım;
gördüğümü göstermem mümkün olmayacaktı,
pek teknolojik telefon
ya binalara ya denize odaklanıyordu, önceliğini seç diyordu bana; Hangisi daha güzel?
Oysa ben aslında tümünün istiyordum, hem denizin mavisini, hem binanın yorgunluğunu...
Bir kez daha anladım, önceliklerden ibaret hayat.
Bilemezsen önceliklerini, o an yalnız senin hafızanda silik kalacaktır, karar veremezsen neye odaklanacağına resmin olamayacaktır...
Anlatacak hikayen, yazacak tezin, yapacak resmin, çekilecek fotoğrafın hepsi önceliklere ilişkin...
Senin gördüğün değil göstermek istediğin.