31 Mayıs 2013 Cuma
Kurallarını bilmediğin savaşa silahsız giriyorsun
Ne cephanen var ne cesaretin
Komutan da sensin, er de süvari de
Kazanmak istiyor musun
Onu dahi bilmiyorsun
Kiminle ittifakın kime ihtilafın
Yok, haberin yok
Ölsen bu savaşta şehit bile olmayacaksın
Kazansan sendekileri kaybederek
Gazi dahi demeyecekler
Niye bu gözükaralık
Nasıl kaldın savaş meydanında
Savaşa muhalif
Savaşa mecbur
30 Mayıs 2013 Perşembe

.
.
.
neredeyse bir yıl önce böyle başlamışım yazıya, her ne hal olduysa devamı gelmemiş, taslak olarak kalıvermiş...
şu taslakları bir düzenleyeyim derken çıkıverdi karşıma...
ne olmuşsa huzurla sarhoş olmuşum belli, herşeyden ve herkesten kaçıp gitmek istediğim, ama kaçamadığım kaçamadıkça daha da dibe battığım dünya...
bugün de huzur istiyorum... yalnızca huzur...
29 Mayıs 2013 Çarşamba
sorular

korkularımın üstüne mi gitmeliyim? izin mi vermeliyim onlar bana üstün gelsin?
susunca
mı güçlüyüm? konuşurken mi?
ertelemek
en sık yaptığım şey ise şu günlerde, kendimi bile olabilir miyim ertelemiş?
susarak
mı daha çok kalp kırarsın? konuşarak mı?
özlemle
öfke arasında hep böyle ince bir çizgi mi vardı? sen mi erittin katları?
kelimelerin
mi daha acımasız? bakışların mi?
26 Mayıs 2013 Pazar

Love, may God honor you, is a serious ilness, one
whose treatment be in proportion to the
affliction. It's a delicious disease, a welcome malady.
Those who are free of it want not to be immune, and
Those who are stricken by it want not to be cured...*
*John Freely/ Light from the East quoted from The Dove's Neck-Ring (Güvercin Gerdanlığı)
25 Mayıs 2013 Cumartesi
24 Mayıs 2013 Cuma
Uyku

22 Mayıs 2013 Çarşamba
el yazısı
Eski defterlere bakıp bir yazımı aradım, aradım da bulamadım. Zira el yazım "muhteşem", okunmamak için yazmışım sanki. Sonra bir yerlerde arkadaşların yazdığı yazıları, notları gördüm. İsim yazmıyordu, ama anlamak için kime ait olduğunu okumak bile gerekmiyordu. El yazısı öyle bir şeydi ele veriyordu kendini. Görüyormuşsun gibi geliyor mimiklerini, okuyorsun hislerini.Öyle tanıdık. Düşünüyorum tanırdım eskiden arkadaşlarımın el yazılarını, şimdi mümkün değil bilmek. Her ne kadar teknoloji hayatımı kurtarmış ve artık okuyabileceğim yazılar yazabiliyor da olsam elle yazılmış bir şeyler okumanın tadını özlüyorum bazen...
Allah'tan bundan evvel de böyle karışık olduğum zamanlar oldu, belki çoğunlukla zihnimin ilüzyonları idi ama olsun; denemiştim kendimi. Şimdi yazılacak onca makalenin arasında ben kendi sesimi dinleme derdindeyim ve sesim her zamankinden cılız. Bir yolculuğa çıkmaya hazır değilim, uzun uzun uyumak istiyorum sadece. Peki neden bavuluma koyacaklarımı düşünüp, her sabah 6.58'de uyanıveriyorum uykusuz gecenin inadına. Hep aynı alarmsız, keskin uyanış. Nerede bana yol gösteren rüyalarım? Dostların rüyalarına giriyormuşum sitemkar, aradıklarında edemiyorum halbuki sitem, söyleyemiyorum dahi benim kafam karışık. İyi dileklerimi sunuyorum yalnızca ve en içten dualarımı. Kendi kafa karışıklıklarım yetmezmiş gibi başkalarının karışıklıklarını izliyorum hayretle, öfke karışıyor bir de tabi bazen bir şekilde.
12 Mayıs 2013 Pazar
Duvar
Ne oldu? nasıl oldu? ne zaman oldu? bilemiyorum. ama benim güçlü, yüksek duvarlarım yıkıldı, gölgesine gizlenip kendimi dinlediğim, kimseyi içine almadığım, vaktiyle alamadığım duvarlarım yıkıldı. Şanslı günümdeysem ince bir perde koruyor ruhumu gözlerden, hepsi o. Bazen de son günlerde olduğu gibi uçsuz bir çölün ortasında dikiliyorum adeta, nereden bakılsa görüleceğim. Kaçacak yerim yok, ortadayım hemen orada. Ve korkuyorum biri gelip alacak beni buradan, burası güvenli değil peşime takıl dese karşı koyamayacağı sanki. Diyemeyeceğim; ben yalnızlığa aitim. Çölün sıcağı bırakın sarsın beni ama ruhum tanınmak istemiyor, sahip olunmak istemiyor. Bilmek istemiyor başka ruhları, istesin istemiyorum yada. Ama diyemeyeceğim tüm bunları. Çöl fırtınaları ayak izlerini bile süpürecek yalnızlığımın, başka hikayelerin, başkalarının hikayelerinin kahramanı olacağım. Ne zaman? ve nasıl? yıkıldı a benim canım duvarlarım.
7 Mayıs 2013 Salı
Zihnini parçalara ayıran, ruhunu yoran bütün o akademik yazıları bir kenara koy ve temiz bir blog sayfası aç. Nerede olduğunu ve ne yaptığını hatırlamak için içine dön. Aradığın şey içinde! okuduğun binlerce sayfa ilerletmiyorsa seni bir adım çoktandır; düşün!. Uzakta değildir belki baktığın. Hani o sevdiğin şarkıyı duyduğun dakikanın ilk yarısında, hani seni heyecanlandıran bir arkadaşın gülüşündedir ilham. Ağırlığıyla seni ezen kelime koridorları, o yazılmış en büyük kitaplar, en çok alıntılanmış makaleler bomboştur. Sen hazır olana dek her söz manasız, tekrar ve yük doludur.
Ve yazdıkça içinden bir ağırlık kalkıyor yenisi yerini dolduruyorsa belki bu sayfayı da kapatmalısındır. şarkıya ritim tutmak için tıklıyorsan belli belirsiz klavye tuşlarına, sözlerin kafiyesi zihninden başka bir şarkı yazıyorsa aynı an itibariyle. Ve öfkeliysen bilmediğin duygular denizinde umarsız yüzenlere belki kalkıp yürümek vaktidir.
bitti.
Ve yazdıkça içinden bir ağırlık kalkıyor yenisi yerini dolduruyorsa belki bu sayfayı da kapatmalısındır. şarkıya ritim tutmak için tıklıyorsan belli belirsiz klavye tuşlarına, sözlerin kafiyesi zihninden başka bir şarkı yazıyorsa aynı an itibariyle. Ve öfkeliysen bilmediğin duygular denizinde umarsız yüzenlere belki kalkıp yürümek vaktidir.
bitti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)