6 Kasım 2007 Salı

boz suskunluğunu...

bozmak elindeyse boz...ama söyleyecek güzel şeyleri unutacaksan konuşma diyorum kendime...ne zaman güzel bir şey varsa konuşacak, sırası gelmeden gölegeliyor bir şeyler...çok feci gölgede kaldık bu aralar,kafa karışıklığı içinde,bakarken hep ekrana dedim içimden; benim bir bloğum vardı!ama saatler süren ödevler...ekranla karşılıklı donmalarımız...baş ağrılarımız...bitmeyen şeyler...ve üstüne bir sürü karmaşa,stresin en acımasız hali,içime batan bir sürü bilgi.bazen hayata kendinizi bırakmak istersiniz ya öyleyim, ama biliyorum bir an bıraksam tekrar tutunamam...son günlerde ne çok düşündüm, hiç çıkış yolu bulamadım, ne kadar nefret ediyorsam belirsizlikten, o kadar içine girdim...küçücük düşünceler,dertler üstüne gittikçe kocaman olup içine aldı beni...keşke akışına bırakabilsem...ufff diyorum herşeye etrafımda dönen hayata,tamam kabul ediyorum,şu dakikalarda benden çok büyük dertleri olanlar var içinden çıkılmaz dertleri, kaosun içinde,ateşin altında kalanlar...ama bunlar iyi yapmaz ki beni,daha da kötü yapar halbuki...
birşeyler yazmak istedim...yazamadım galiba,ama kafam çok karışık...açtığım kapılar yüzüme kapanıyor...herkes anlayışsız...kimse kimseyi dinlemiyor.
ama kimseden nefret edemem ben, en fazla gıcık olurum,çok sık sesim titreyerek konuşuyorum bu günlerde...güçsüz müyüm? bilmiyorum. ağlamaklı? evet.
tesadüfler korkutuyor beni... umutsuzluğa düştüğümde beliren bir ışık korkutuyor-nasıl bir karanlık gelecek ki ardından?-ama bilsinler ben taviz vermem...taviz ise tek seçenek...hoşçakal derim hiç olmadı!ama denemeli önce tüm yolları.

Hiç yorum yok: