3 Ocak 2008 Perşembe

istanbul

şimdi kar yağarken dışarıda, düşünüyorum: bu şehir kim bilir kaç kez karlar altında kalmış kaç kez daha kalabilecek? cevap vermek zor ama bildiğim benim çok azına şahit olabileceğim hayatın akışında en az düşündüğüm bu belki...zamanın mekanın içinde kapladığım yer ufacık. istanbul kocaman bir tarih...küçücük ayaklarımın yürümekle bitiremeyeceği kadar büyük bir şehir... kulaçlarımın aşamayacağı bir deniz..."hiç" değilim bu şehirde hiç kimse "hiç" değil. ama gittiğimde hatırlamayacak beni, uzak olduğumda özlemeyecek, özlediği biriler vardır belki ama ben olmayacağım belli ki. şimdi gökyüzünden düşen bir kar tanesi gibiyim. düşmüşüm kalmışım ama sonra güneş açacak belki yağmur yağacak ve ben gideceğim belki birkaç gün hatırlayacak beni istanbul, sonra hiç gelmemişim gibi olacak: her gün yürüdüğüm yollar da beni unutacak...
kocaman zamanın kocaman mekanın içinde küçücüğüm... bana kalırsa padişahları bile unutmuştur istanbul onca hükümdar onca hüküm: bilmem var mıdır hiç bir tanesi istanbul`u üzmemiş? hepsini unutmak istemiştir istanbul: herkesi unutmak isteyecek...
şimdi istanbul`un şu keyifli tepesinden izlediğim onca araba... onca bina... içinde oturduğum şu koca- ev etrafını saran ağaçlara rağmen- istanbul hepsini unutmak isteyecek. ne yazık! istanbul hiçbirimizi hatırlamak istemeyecek vardınız ve yoksunuz diyecek dolmuş gözleri artık kapanmak isteyecek...
üzgünüm istanbul sana layık olamadım; seni yollardan, binalardan kurtaramadım ama korkma yetmez kimsenin gücü yağan karı durdurmaya... şimdi o okşar seni, besle,r arındırır mikroplardan, boyar beyaza bir kaç günlüğüne, tertemiz gururla bakarsın gükyüzüne...

Hiç yorum yok: