12 Ağustos 2013 Pazartesi

An


Çöl, yine... bu kez beni saran yalnızlık değil, içli bir şarkının içindeyim şimdi. İçli bir Arap şarıkısı, giderek soğuyan sahra gecesinin, su gibi serin kum tanelerinin oluşturduğu an'ın fonunda çalan içli bir arap şarkısı. Bir yandan tenime değen, değip de geçen, yakıp da geçen sıcak... Nasıl da güzel bir an ve nasıl da...Hissetmek istiyorum An'ın büyüsünü... düşünmek değil

Sormasınlar bana, sormayın, sorma..."Ne düşünüyorsun?"
Ah kalbim bir sen bilsen, "Ne düşünüyorsun?". Sussa başka her şey sen konuşsan yalnız.
An'ın içinde kaybolsam, kum taneleri gibi uçuşsam bazı... gece titreten, gündüz yakan kum taneleri gibi... savrulsam bazı... savrulsam da hep aynı yere gelip durulsam, tutuşsam, yansam, kül olsam sonra aynı yere gelip sönsem... 
Ey çöl, söylesene bana şu yıldızlar biliyor mu ne hissettiğimi, şu heybetli kayadan dağ, dağdan kaya bilir mi? 
Nasıl bir An... düşünmüyorum hemen hemen hiç, kaybolmuşum An'ın içinde...
Deli gibi cesurum, çöl gibi cesurum, yıldız gibi cesurum...
Duymak istiyorum, hissetmek için, ve sonra donuyorum, unutuyorum cevabımı, söyleyeceklerim kayboluyor kum tanelerinin içinde, o An'da donmak istiyorum, başka şeyler dökülüyor dudaklarımdan, tuhaf...
Ey gökyüzü, sen de kalsam ya ben, alsan beni yanına, en sönük yıldız olsam, etmem şikayet, karanlığına doysam ya yeter bana. Bitse dünya, düşünmeler, yürümeler, yorulmalar.
Yalnız karanlığın kalsa bana, bütün yıldızlar bir arada içli bir Arap şarkısı söylesek, sesimiz tükenene dek...






Hiç yorum yok: