Bir konferans
Bir vapur
Bir otobüs
Bir mağdur kız...
Hikâye şöyle başlamış... Cuma yorgunluğuna rağmen iş çıkışı
üşenmemiş kız, hem konferans güzel gibiymiş, hem "vefa"yı özlemiş,
tüm tezatlarıyla o sokaklar kafa karışıklığına iyi gelirmiş, karışık olan ben
değilim, İstanbul karışık hatta asıl hayat karışık diyebilirmiş...
Koşar adım gidilmiş, yetişilmiş..."ardıl çeviri"
ibaresi korkulu rüyasıymış, ne menem şey iyi bilirmiş, denemiş, zordan da zor
şeymiş bir şeyi iyi bilmek iyi çevirebilmek demek değilmiş... en kötü simültane
en iyi ardıldan daha iyi imiş, zamanla öğrenilmiş... Olsunmuş, orijinali
dinler, çeviride resim çizermiş... Konuşmacı
zevkle, düşünülerek okunacak bir yazıyla çıkagelmiş, okumuş okumuş,
çevrilememiş, çeviriden vazgeçilmiş, böylesi daha iyiymiş, yazı pek güzelmiş,
güzel sorular belirmiş, cevaplara girişilmiş... Bitmiş
Kız yine koşar adım kendini bir otobüse atıvermiş, yanlış otobüse...
Aklı bir karış havada... Bir yolunu bilmiş, Karaköy’e gelivermiş, daha varmış
kalkacak motora, beklemiş, beklemiş...
Vakit bol ya, enteresan şeyler dikkatini cezp etmiş...21
minare saymış; uzun ve kısa minareler, tek şerefeli ve üç şerefeli minareler,
uzak ve yakın minareler, tam 21 minare, motor gelmiş, binmiş kız... Binmiş ama
yolculuk kısa sürmüş Eminönü’nde inin demiş kaptan, inivermiş... Sonra bir
başkasında binmiş, yol ne de bitmek bilmezmiş... neden sonra karşı kıyıdan bir
minareye gözü ilişmiş, minarelerin hikmetini hissetmiş, fark etmiş unuttuğunu
namazı, karşı kıyıya varana kadar vakit bitecekmiş...canı yanmış,,,21 minareyi
boşuna saymamış, ama anlayamamış...
Bazen anlayamazmış, kendisine söylenenleri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder