Ben hikâye okuyamazdım, okumazdım, lise hatta
ortaokul yıllarından beri hep çabaladım, her deneme başarısız oldu... Yahu
koskoca Sait Faik'e kaç kez döndüm, bu sefer olacak, seveceğim hikâyeyi diye
kaç deneme, ama yine olmadı. Sevemedim hikâyeyi, kısalığından şikâyet etmedim
hiç, denemelerden aldığım keyif, şiire göz kırpışım, romana müptelalığım... Ama
olmadı hikâye olmadı... Bir edebi türü kendime yasak ettim sonunda...
Taaa ki... Bir deneme daha yapmaya mecbur kalana dek, sen
hakkında onca şey öğren, sempozyumlar dinle, dostlarıyla sohbetler et, onun hikâyesini
kendine konu edinenlerle gez... Okuma
Olmaz dedim aldım elime "sır"rı, incecik kitap
gözümde kocaman, sen ne külçe gibi ağır, tuğla gibi romanları bir gecede deviren
edebiyat meraklısı (sevdalısı falan fazla kaçardı- o kadar da değil- zira),
aldım elime evirdim çevirdim, bitmez bu 90 sayfa dedim, ama yahu bir fikrin
olsun...
Bir gün işten eve dönüş yolunda, katık ettim... Olur şey
değil ya oldu, nice zamandır aklımdaki bir mevzuya dair, nasıl edebi, nasıl
şairane tespitler, üstelik hikaye içinde... Romandan daha akıcı, şirinden daha derin...
Her cümlede başka şey gizli, her kelimede başka oyun... Olur, şey değil ya oldu,
bitti kitap evi bulmadan yolum...
Sonra bir uzun hikâye, sonra bir başkası... Sonra başlasın hikâye
alışkanlığı... iyi ki varsın Mustafa Kutlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder