Şimdi öyle zamanlarda yaşıyoruz ki günler, saatler,
dakikalar, bir zamanlar algılandığından çok farklı, hani insanların mektupla,
telgrafla, faksla, telefonla haberleştiği devirlerden, çok değil
belki on yıl öncesinden bile bambaşka algılıyoruz zamanı, çocukluğumda bile
daha yavaş akardı sanki zaman... Düşünüyorum da âşık maşukundan haber alabilmek
için kim bilir ne uzun vakitler beklerdi mektubun gelmesini, çok eski değil
telefon başında çalsın diye beklenen, ya ben yokken gelirse beklediğim telefon
denilen zamanlar... Şimdi her yanımız ağlarla sarılmış... Sabır elimizden
alınmış..."zaman" kaygan zemin. Bizi başkalarına bağlayan küçük-büyük
ekranlardan alıyoruz pek mühim haberleri, beklemeye sabrımız yok hiç, olsun
bitsin istiyoruz her şey, dakikaların hesabını yapıyoruz bak ben yazalı ne
kadar uzun "zaman" oldu diyoruz. Uzun mu? Gerçekten bir gün uzun mu? Değil
aslında ama işte biz öyle algılıyoruz, ben doğalı 732.138.953? saniye
geçti, belki bir zamanlar birileri sevdiğinden benim ömrüm kadar ayrı kaldı. Bir
günde 86400 saniye var, bir mektubun yerine ulaşma süresiyle
kıyaslarsam ne kadar kısa ama işte bugün ne kadar da uzun... Bu yazıyı yazarken
geçirdiğim "zaman" ne tuhaf...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder